Yazar: 17:00 Öykü

İmbat

Hava sıcaktı. Son müşterimi bıraktım. Taksiyi şoföre devretmek için durağa geldim. Henüz gelmemişti. Aradım. Yolda olduğunu söyledi. Durağa uzak bir yerde oturduğu için otobüsle geliyordu. O sırada bir müşteri geldi. Evimin olduğu tarafta bir yere gideceğini söyledi. Bu güzel olmuştu. En azından Yiğit beni evime bırakabilirdi.

Taksi hattı bana babamdan kaldı. Öldüğünde araba eskiydi. Bir süre onunla çalışmam gerekti. Her şey yenileniyordu. Araba sürekli arıza veriyordu. Ya değiştirip işe devam edecektim ya da hattı satacaktım. Başka bir yerde çalışma imkânım olmadığı için işi devam ettirmeyi istiyordum. Bir şekilde annemin üzerinden kredi falan çektik, parayı tamamlayıp arabayı yeniledik. Artık bu da eski sayılır ama öncekine nazaran oldukça iyi. En azından yaz aylarında, müşteri bindiğinde çalıştırabildiğim kliması var.

Yıllardır annemle birlikte yaşıyoruz. Neyse ki ev de bize ait. O da babamdan kalma. Annemin sürekli “Evlen,” direktiflerine ve eş adaylarına direniyorum. Evlenme gibi bir niyetim yok. Ne güzel beraber yaşayıp gidiyoruz.

Müşteriyi biraz bekletmek zorunda kaldım. Acelesi olmadığı için sorun olmadığını söyledi. Nihayet Yiğit geldi. Taksimetreyi açtım. Yola koyulduk. Yiğit’le bir iki konuştuktan sonra telefonu çaldı. Camlar açıktı. Sıcak esiyordu. Camları kapatıp klimayı açtım. Müşteri sessiz. Hiçbir şeyden şikâyetçi değil gibi. Aklında düşünceler olmalı. Adliyeye gidecekmiş. Davası falan vardı herhalde. “Murat abiyi çok severdik. Dün gece intihar etmiş,” gibisinden bir şeyler söyledi. Benim Murat’ım ne yapıyor acaba, diye düşündüm. Epey konuştular. “Hayırdır,” dedim.

“Çok sevdiğimiz bir abimiz, dün gece kendini asmış,” dedi.

“Niye ki?”

“Babasıyla kavga etmiş. Üstüne eşiyle de kavga etmiş. Sonra da gidip kendini asmış.”

Müşteri, “O, o kadar kolay değildir. Mutlaka başka bir şey vardır,” dedi.

“Yok, yok, ondandır. Babasıyla arası hiç iyi değildi. Sürekli sıkıştırırdı Murat abiyi. Kamyonetleri vardı. Karpuz taşıma işi mi ne bağlamış. Beş günlüğüne. Babası da arabayı niye oraya bağladın, getir falan diye üzerine gidip kızmış. O da mesaisiz bu işle uğraşıyormuş. Baya bir tartışmışlar. Eve gitmiş. Üstüne bir de eşiyle tartışmışlar.”

“Enteresan. Bu kadar basit bir şey için intihar etmesi tuhaf,” dedi müşteri.

“Belki geçmişten biriken başka sorunlar da vardır,” dedi Yiğit de.

Ben bir şey diyemedim. O an orada da değildim. Anlattıkları benim Murat’ımla uyuşuyordu. Çok şey anlatmazdı ama çoğunlukla babasından olmak üzere eşinden falan sürekli şikâyet ederdi.”

“Çocuğu var mıydı?” diye sordu müşteri.

“Üç tane.”

Murat’ım olduğundan emin olmak için “Şu bizim meyvecilik yapan İhsan’la akrabalığı var mıydı?” diye sordum.

“Evet, onunla amcaoğullarıydı.”

O an başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Artık orada değildim. Arabayı ben kullanmıyordum. Kendi kendine gidiyordu. Kırmızı ışıkta durmuş araca vurmaktan müşteri sayesinde kurtuldum.

İki gün önce beraberdik. Bir iş aldığını, oradan iyi para kazanacağını söyledi. “Ayarlayabilirsem, iş bitince birkaç günlüğüne Çeşme’ye kaçalım mı?” diye sordu. Göğsündeki kılları okşarken “Sen yeter ki ayarla, ben seve seve gelirim,” dedim. “Seninle iki gün geçirmeyi o kadar çok isterim ki,” dedikten sonra yeniden seviştik.

Müşterinin ineceği yeri geçmişim. “Ben burada ineyim. Çok geçmedik. Dönmenize gerek yok. Yürürüm. Sorun olmaz,” dedi. Tutan miktarı alta düzledim. Teşekkür edip indi. Ben de indim. Bundan sonrasını sen kullan dedim Yiğit’e. Zaten evime yaklaşmıştık. Beni bırakıp devam edecekti.

Eve ben mi girdim ölüm mü bilmiyorum. Ruh gibiydim. Annem evde değildi. Buna sevindim. Dolaba gidip rakı doldurdum. İkindi sıcağında rakı içmek hiç de mantıklı değildi ama düşüncelerimi bastırmam gerekiyordu. İlk kadehi diktim. İkinciyi doldurdum. Balkona çıktım. Sigara yaktım. Ev beşinci kattaydı. Aşağıya baktım. Buradan atlasam ölür müyüm acaba, diye düşündüm. İki elimle korkuluklara dayanmış, öylece bakıyordum. Evet, Murat’ı çok seviyordum. Belki âşıktım ama bir geleceğimiz de yoktu. Aklımda sürekli bu düşünce. Bir gün mutlaka karısına dönecek ya da bir şekilde yürümeyecekti. Yürümesi de mümkün değildi. Zaten ben de akışına bırakmış, beklenti içine girmiyor, anı yaşıyordum. Dalmışım. Annemin geldiğini bile duymadım.

“Ne yapıyorsun Ayşe, aşağıya düşeceksin,” demesiyle doğruldum. Hafiften başım döndü. Annem ustalıkla kolumdan tutup beni oturttu.

“Bu saatte ne rakısı bu?”

“Hiç. Canım istedi.”

“Hava aşırı sıcak. Çarpılıp kalacaksın.”

“Bir şey olmaz.”

“Sana yeni bir talip var. Durumu falan da bayağı iyi. Evlenmiş boşanmış ama çocuğu yok en azından. Yaşın geçti geçecek. En azından görüş kızım. Sana zorla evlen diyen yok.”

Her zaman ettiği lafları art arda sıraladı. Söylediklerine karşı iyice bağışıklık kazanmıştım. Birkaç cümleden sonrasını duymuyordum. Cümlenin neresindeydi bilmiyorum.

“Tamam, görüşeceğim,” dedim.

“Gerçekten mi?” dedi. Sevindi. “Hemen arayıp haber vereyim,” diyerek içeri geçti. Ben de gözlerimi kapayıp kendimi imbata bıraktım.

Editör: Gülhan Tuba Çelik

Latest posts by Özdemir Toprak (see all)
Visited 135 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version