Yazar: 15:14 Öykü

Gökçe Uygun – Gece’nin Mektupları

O yağmurlu havada postacının sesi, sanki gök gürlemesiydi.

Postacı:

-Postanız var!

Bir anda irkildim, Güneş yerini Ay’a bırakmışken, neyin postasıydı bu? Tam zarfı alırken birden siyah gökyüzünü mora boyayan bir şimşek çaktı. Beş saniye sonra da sesi geldi. Bir an önce zarfla birlikte eve girmek istiyordum. Tahta kapı gıcırtıyla açıldı ve ben içeri girdim. Koltuğuma oturdum. Bir elimde yarıda bıraktığım salebim, öbür elimde mektup. Mektubu açtım ve içindeki notu okudum:

-Yarın, saat 14.00’te meydanda ol.

Ne demekti bu, tanımadığım biri tarafından bir yere mi çağrılıyordum? Bu tehlikeli olabilirdi ama kendi içimde gitmek ile gitmemek arasında verdiğim savaşın galibi, gitmem noktasında olmuştu. Yarın meydana gidecektim. Tahmin edersiniz ki, o gece değil uyumak, yatakta bile duramadım.

Neyse, en sonunda güneş yüzünü gösterdi. Sırada saat 14.00’ü beklemek vardı. Saatler benim için yıllar gibi geçti. Sonunda, saat bir buçuk olunca hazırlanmaya başladım. 13.45’te evden çıktım. Adımlarımın hızına hâkim olamıyor, bir an önce ne olup bittiğini öğrenmek istiyordum. Ben bunları düşünürken birden karşımda simsiyah kıyafetli biri belirdi:

-Hey! Sen sarı zarflı mektubu alan kişi misin?

-Evet, siz kimsiniz?

-Boş ver benim kim olduğumu, o mektubu sana ben yazdım ve meydan yerine, buranın görüşmek için daha uygun olduğuna karar verdim.

-Peki, benim bu yoldan geçeceğimi nereden bildiniz?

-Amma soru sordun be adam! Bak, seninle bir şey konuşacağım. Beni iyi dinle: Ben ailemi arıyorum, bir yıl önce tatile gitmişlerdi ve hâlâ haber alınamıyor. İşlerim yoğun olduğu için o tatile ben gidememiştim. Ama annem, babam, kız kardeşim, hepsi orada kaldı. Bir yıldır onları arıyorum ama bulamadım. Tatile gittikleri ülkeye de gitmem olanaksız. Bu yüzden bana yardım edeceksin.

-Siz işinizi böyle zorla mı yaptırırsınız? Hem tekrar soruyorum, siz kimsiniz?

-Bak, kabul etmeyeceksen hemen söyle, ben de yoluma bakayım.

Yine büyük bir ikileme düşmüştüm. Ama acımıştım bu adama. Çünkü ben de ailemi kaybetmiştim. Tabii benimkiler kaybolmamıştı, vefat etmişti ama ailesizliğin ne olduğunu çok iyi biliyordum. Bu teklifi kabul etmeden önceki son sorumu sordum:

-Peki, ailenin yaşadığına emin misin?

-Evet, kesinlikle. Hissediyorum, onlar orada, beni bekliyorlar.

Yaşadıklarına dair kanıt, ne kadar soyut olsa da bu teklifi kabul etmiştim.

-Size nasıl hitap etmeliyim ve nasıl iletişime geçeceğiz?

-Bana kısaca Gece de ve sana sarı zarfta mektuplar göndereceğim. Şimdi benden yeni bir mektup bekle, dedi ve çekti gitti.

 İki gün sonra yeni mektup geldi. Postacının elinde sarı bir zarf görünce nasıl heyecanlandım bilemezsiniz. Postacının elinden mektubu kaptığım gibi eve kapandım. Yine bir yer ve zaman belirtilmişti. O vakte kadar bir türlü geçmedi günler. En sonunda zaman geldi ve ben belirtilen yerde onu beklemeye başladım, Gece’yi. En sonunda geldi:

Gece:

-Bak, biliyorsun ki ailemi bulmanın tek yolu o ülkeye gitmekten geçiyor ve ben bunu senin yardımın olmadan yapamam.

-Gece, sana yardım ederim ama ailenin yaşadığına dair elle tutulur kanıtın yok. Senin için zor olabilir biliyorum ama onların ölmüş olma ihtimali de var.

-Hayır, bana sakın böyle bir ihtimalden bahsetme. Bu bir yılda insanlar benim deli olduğumu düşündüler, hatta psikoloğa gitmemi söyleyenler oldu. Ama ben biliyorum, benim ailem yaşıyor! Sen beni o ülkeye götürecek misin? onu söyle.

Söyledikleri beni o kadar etkilemişti ki hiç düşünmeden “Evet.” dedim. O da bana ülkenin adını söyledi ve bilet aramamı istedi.

Eve gidince bu yurt dışı seyahatini benim tek başıma halledemeyeceğim geldi aklıma. Sonra rahmetli babamın arkadaşı Asım amcadan yardım istemeye karar verdim. Kendisi devlette önemli bir mertebeye sahipti ve bizim o ülkeye gidip geri dönmemizi sağlayabilirdi. Hemen onu aradım, bana seve seve yardım edeceğini, benim sadece bilet aramamı söyledi. Bunun üzerine direkt bilgisayarımı açtım ve biletlere baktım. Gece’nin istediklerine uygun bir bilet bulunca hemen aldım ve Gece’den mektup beklemeye başladım. Bu arada Gece’ye Asım amcadan söz etmeyecektim.

Ertesi gün, yeni mektup gelmişti. Yine yer ve saat yazılmıştı. O vakit geldiğinde Gece’yle yeniden buluştuk:

Gece:

-Uygun bir bilet bulabildin mi?

-Evet, tam istediklerine uygun. Bir hafta sonra kalkacak uçak.

-Güzel, orada tüm otellere bir yıl önce ailemin orada kalıp kalmadıklarını sormamız gerekecek. Araştırmalara o otel çevresinde devam edeceğiz. Merak etme, tüm ülkeye bakmamıza gerek yok. Kaldıkları şehri biliyorum. O şehirde arayacağız, dedi ve şehrin ismini söyledi. Başımla onayladım.

-Bu arada senin adın ne? Dedi.

-Sen kendininkini söylemezsen ben de benimkini söylemem.

-Bak, sana, bana soru sormamanı söyledim. Ayrıca böyle yapacaksan ismin sende kalsın.

Böylece ikimiz de birbirimizin gerçek ismini öğrenemeden evlerimize gittik. Benim elimde tek bir bilgi vardı, o da lakabının “Gece” olduğuydu. 

Uçuştan bir gün önce yeni bir mektup geldi. Uçuş günü buluşmamız gereken yer ve zaman yazılıydı. Ben de valizlerimi hazırlamaya başladım. Uzun bir süre boyunca kalma ihtimaline karşı valizlerimi ona göre hazırlıyordum. Bu arada Asım amca ne yapıp edip bizim o ülkeye gitmemizi kolaylaştırmıştı.

 Ertesi gün hazırlandım, valizlerimi aldım ve yola koyuldum. Sonra Gece geldi. Hiç konuşmadan uçağa doğru yürüdük ve bindik. Uçuş dört saat kadar sürdü. Gittiğimiz ülkede çoğu kişi dilimizi bildiği için konuşurken zorluk çekmeyecektik.

 Vardığımızda ilk iş kalacağımız otele yerleştik. Bulunduğumuz şehirdeki yüz küsur otelin listesini önüne koymuş, elemeye çalışıyordu Gece. Pek bir işe yaramadı bu eleme, çok az sayıda eleyebildi. Ben de bu sırada dışarı çıkmak için hazırlanıyordum. Gece’yle otellere gidip ailesinin burada kalıp kalmadıklarını araştıracaktık. Gece zaten hazırdı. 

İkimiz de işimizi bitirince çıktık. Gece resepsiyona anne ya da babasının ismini söylüyor, resepsiyondaki kişi de bir yıl önceki kayıtlara bakıyordu. Ama nafile, bir sonuç çıkmıyordu. Gece üzülmüyordu çünkü daha önlerinde bir sürü otel ve uzun bir zaman vardı. Bütün bunlar olurken ben, hâlâ Gece’nin ailesinin ölmüş olabileceğini düşünüyordum. Ve şehrin nüfus müdürlüğüne gitmeyi planlıyordum. Ama bunu Gece’ye açmaktan korkuyordum. Sonuçta beni, bu konuyu açmamama dair uyarmıştı. Ama ben yine de bir gün bu konuyu ona açtım:

-Gece, ne kadar zaman oldu onları arıyoruz. Bak, gerçeklerle yüzleşmek zor olabilir, anlıyorum ama biliyorsun, ailenin ölmüş olma ihtimali de var. Bence kesin cevaba ulaşmanın en iyi yolu, nüfus müdürlüğüne gitmek. Bak, benim ailem de yok, gerçeklerin ya da ihtimallerin zor olduğunu biliyorum ama şu an boşa kürek sallıyor olabiliriz.

İlk her zamanki cevaplarını verdi ama daha sonra nüfus müdürlüğüne gitmeyi kabul etti. Ertesi gün nüfus müdürlüğüne gittik. Kayıtlara bakıldığında Gece’nin ailesinin öldüğüne dair bir kayıt bulunamadı. 

Bu haberden sonra otel araştırmalarımıza devam ettik. Günler haftaları, haftalar bir ayı kovaladı. Evet, bir ay geçmişti. Ama hâlâ bir sonuç yoktu. Artık ümidimizi kaybetmiştik, ama aramaya devam ediyorduk. Ve iki hafta sonra, gittiğimiz otelde kayıt bulundu. Gece’nin ailesi o otelde kalmıştı. 

Artık sıra, o bölgedeki insanlara soru sormaktı. Gece’nin elinde birkaç fotoğraf vardı ama bir işe yaramıyordu. Kimse tanımıyordu bu aileyi. Derken bir gün benim sorduğum bir amca “Evet, ben onları tanıyorum.” dedi. Gece’yi hemen yanıma çağırdım ve beraber amcayı dinlemeye başladık:

-Benim yakın arkadaşımdı bu aile. Her günleri memleketlerinde kalan oğullarını aramak ile geçerdi. Ülke ise gitmelerine izin vermezdi. Zavallılar ne acılar çekti, bir bilsen. En son şu adreste oturuyorlar diye biliyorum.

dedi ve çantasından çıkardığı kağıda bir adres yazdı:

-Bir şey diyeceğim, sen onların yanına gidemedikleri oğlu musun?

dedi Gece’ye dönerek.

-Bilmem, eğer gerçekten ailemlerse, olabilir.

Amca omuz silkerek oradan uzaklaştı. Biz de hemen adresin yolunu tuttuk. Kapıyı yabancı biri açtı:

-Buyurun, birine mi bakmıştınız?

-Şey, biz bu aileyi arıyoruz da. Bize burada oturduklarını söylediler. Bir bakabilir misiniz?

dedim ve fotoğrafı uzattım. Kadın boş gözlerle bakınca mutsuzlukla tam fotoğrafı geri alacaktım ki kadın:

-Bir dakika, bu aile bizim eşimle bu evi aldığımız aile. Yani evin eski sahipleri.

-Şu an nerede oturduklarını biliyor musunuz?

-Evet.

dedi ve içeriden kağıt kalem getirerek adresi yazdı.

-Bu evi sattıktan sonra buraya taşındılar.

kağıdı bana uzattı.

-Çok teşekkürler.

dedim ve oradan uzaklaştık. Ben konuşurken Gece ise arkamda bekliyordu bu arada. O kadar heyecanlanmıştı ki konuşacak hâli yoktu.

Neyse, biz çabucak yola koyulduk.  Eve vardığımızda bu sefer kapıyı Gece çaldı. Kapıyı açan kadın Gece’yi hemen tanıdı:

-Oğlum!

ve boynuna sarıldı. Gece de tanımıştı annesini. O da ona sarıldı. Arkadan Gece’nin babası ve kız kardeşi geldi. Onu görür görmez göz yaşlarıyla boynuna sarıldılar. Ve bu kucaklaşma bittiğinde annesi sordu:

-Oğlum bu kim?

-O, sizi bulmamda bana yardım eden kişi. O olmasaydı ne buraya gelebilir ne de bu kadar kısa sürede o oteli bulabilirdim.

-Ne oteli oğlum?

bunun üzerine Gece bütün hikayeyi anlattı.

-Eee, peki sizin hikayeniz anne?

-Ah oğlum, ah! Başımıza neler geldi. Tatilin ikinci günü kaçırdılar bizi. Merak etme, bir şey yapmadılar. Zaten iki gün sonra polis kurtardı bizi. Çeteyi de hapse attı. Ama oğlum, kurtulduktan sonra bir türlü yanına gelemedik. Ülke izin vermedi. İnan bana, ayrı kaldığımız bu bir yılın bir günü bile yanına gelmek için uğraşmadan geçmedi.

dedi ve bana dönerek:

-Sana da çok teşekkür ederim evladım. Sen çok yardım etmişsin oğluma. Sağ olasın.

-Rica ederim efendim, ne demek.

Aslında ben değil, Asım amca yardım etmişti onlara ama bu da benim sırrımdı.

Konuşmanın sonrasını bilmiyorum çünkü Gece ailesi ile yalnız kalsın diye odadan çıktım. Daha sonra zaten Gece’nin ailesi ile yine Asım amcanın yardımıyla memleketimize geri döndük. İkimiz de mutlu mesut hayatımıza devam ettik. Ama benim için bu hikâye aklımda soru işaretleriyle bitti. Mesela “Gece’nin gerçek adı ne?”, “Gece niye kendisine yardımcı olarak beni seçti?” ya da “İlk buluşmamızda Gece benim o yolu kullanacağımı nereden bildi?” İnanır mısınız, onunla hâlâ görüşüyoruz ama ben nedense ona bu soruları sormuyorum. Belki de gizemli oluşunu sevmemdir bunun sebebi, kim bilir?

Visited 25 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version