Yazar: 18:30 Adalet Ağaoğlu Dosyası, İnceleme

Fikrimin İnce Gülü Kitap İncelemesi

Bir tomofil taksi, Bayram’ın kafasında şimdi kağnının iki kanat takınmışı, öküzlerin ayaklarına da yaldızlı tekerler bağlanmışıdır artık. Artık, neye nasıl kurban edileceğini düşünmeye gerek yok. Kanatlara binip uçacak, kendini kurtaracak.[1]

Fikrimin İnce Gülü Türk Edebiyatı’nın ilk yol romanıdır. Eser, Adalet Ağaoğlu’nun kaleme aldığı ikinci romanıdır. Bir Türk işçisi olarak Almanya’ya çalışmaya giden Bayram’ın, 1975 yılında bir yaz günü arabasıyla, Kapıkule’den doğup büyüdüğü yer olan Ballıhisar’a kadar süren 7 saatlik zaman diliminde yaşadıklarını anlatılır. Ağaoğlu, 1970’li yılların Türkiye’sinin sosyal, ekonomik ve kültürel mozaiğini gözler önüne serdiği bu eserinde Almanya’ya çalışmaya giden işçilerimizin dramını Bayram’ın kişiliğinde sembolleştirerek dikkatlere sunmuştur. Fikrimin İnce Gülü romanında ana karakter Bayram üzerinden Avrupa’daki gurbetçilerin sorunlarını ele almış, aynı zamanda kişisel olaylara, buhranlara da değinmiştir.

Klasik anlatım yöntemlerinin yerine bilinç akışı, iç konuşma, geriye dönüş, çağrışım gibi modern teknikleri kullanmıştır. Roman ve hikâye yazarlığına toplumcu gerçekçilik tartışmalarının yoğun olduğu 12 Mart döneminde başlayan Adalet Ağaoğlu, bu dönemin popülist edebiyat anlayışına tepki göstermiştir. İdeolojik olarak toplumcu gerçekçi görüşü benimsemekle birlikte, kullandığı biçimsel yeniliklerle bu anlayışı sorgular nitelikte eserler yayınlamıştır. Ağaoğlu yazın hayatının bazı devirlerinde “Remüs Tealada” ve “Parker Quinck” gibi takma adlar kullanmıştır.

Olay akışı

Romanın olay akışı oldukça basittir. Mevcut durumdaki monotonluk ve sıradanlığın bozulması Bayram’ın bilinç akışıyla geçmişe dönüşleriyle sağlanır. Bayram’ın geçmişinin ve iç dünyasının sık sık merkeze konulması nedeniyle ayrıca aynı zaman diliminin değişik biçimlerde tekrarı 1970’li yılların ekonomik, sosyal ve kültürel yapısını da göstermektedir. 50’li yıllardan itibaren Türk toplumunda görülen sosyal değişiklikleri, yanlış batılılaşmayı, köksüz ve özümsenmemiş modernizmi, sağ-sol çatışmalarını eleştirel gerçekçi bir tutumla biraz da ironik bir anlatımla ele almıştır.

Romanda birden fazla zaman ve mekân aynı anda kullanılır. Bayram’ın yolculuğu sırasında gördüklerinin kendisinde çağrıştırdığı anılar yoluyla oluşturulan bu anlatı türü, eserin de edebi açıdan kayda değer boyutlarından bir tanesidir.

Yazar, Türkiye’den Almanya’ya çalışmaya giden vatandaşlarımızın yaşadıklarını Bayram’ın üzerinde kurgulayarak okura göstermiştir. Ana karakter Bayram yol boyunca daima geçmişi, ezikliğini, yoksulluğunu dışlandığı günleri hatırlar. Köye bunun acısını çıkarmaya, köylüsüne artık zengin, arabalı, işi ve statüsü olan biri olduğunu ispatlamaya gelmiştir. Bayram, yol boyunca bunun hayalini kurar.

Romandaki mevcut başlıkların, Giriş, 1 Numaralı Devlet Yolu, Yalova Vapuru, 40 Numaralı Yoldan Öteye, Daha Öteye ve Kavşak olarak nitelendirilmesi eserin olay örgüsünün yapısı ve tematik unsurlarının içeriği ile örtüşmektedir. Tematik unsurlar ağırlıkla cehalet, ihanet, ekonomik sıkıntı, yalnızlık ve sevgidir.

Bayram

Romanda birinci dereceden başkarakter Bayram otuz dört yaşında, yüzünde bir kazadan kalma yara izi olan Almanya’da çalışan bir işçidir. Annesi ve babası o küçük yaştayken ölmüş, Bayram’ı amcası büyütmüştür.

Yazarın başkarakter ile ilgili tasvirine göre Bayram’ın, yol boyunca, başında sentetik hasırdan örülü deniz yeşili bir şapka, üzerinde kırmızı üstüne kara baskılı notaların bulunduğu Franz Lehar yazılı bir gömlek bulunmaktadır. Romanda Bayram’ın iç dünyası, bunalımları ve yalnızlıkları ele alınmıştır. Bu işleyiş Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli adlı romanındaki Zebercet’i, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanındaki Selim ve Turgut’u, Ferit Edgü’nün Kimse adlı romanındaki isimsiz başkarakteri ile benzer özellikler taşımaktadır. Adalet Ağaoğlu bu eserinde toplumsal sorunlara ve bunların bireyler üzerindeki etkisine iç konuşmalar, yüzleşmelerle ince ince alay ile dikkat çekmiştir. Diğer yandan romanın ilk cümlelerinden itibaren merkezinde Bayram’ın ya da başka bir karakterin değil, Mercedes’ in olduğu da görülmektedir. Bayram’ın otomobiline olan tutkusu hayatı kolaylaştıran bir nesneye sahip olmanın getirdiği mutluluğu aşmış, yaşamının yegâne anlamı haline gelmiştir.

Çünkü çocuk Bayram, ilk klakson sesini Eskişehir’in Ballıhisar köyünün girişindeki kuru çeşmenin başında zerdali çekirdeği kırmaya çalışırken duyar. Bayram amcasının oğlu Remzi ile birlikte köy kahvesinin oraya koşar.  Mavimtırak Ford marka otomobil, Demokrat Parti’nin aracıdır. Köy kahvesinde bulunan herkes arabanın etrafını sarar, arabadan çıkan adamın eline sarılır. Kahvedekiler ayağa fırlar, yerlerini adama vermek için yarışır. Halkın, Ford otomobille gelen yöneticiye gösterdiği abartılı saygıyı gördüğünde, onun gözünde adam olmak ile araba sahibi olmak eşanlam kazanır. Arabanın içinden çıkan sıradan bir insan değil, bir “bey”dir. Bayram, amcası gibi yoksul, dışlanmış, ezilmiş biri olmak istemez. Bir arabanın sahibine bu kadar saygı gösterildiğine şahit olunca kendi kurtarıcısı olarak da bir arabayı görür. Bir motorlu aracı ilk görüşü olan o günden sonra da yirmi beş yıl boyunca böyle bir araca sahip olmanın daha doğrusu arabanın getireceği saygınlığın peşinde koşacaktır.

Hayatın anlamını, sefaletten çıkış kapısını bulmuştur. Onun da bir otomobili olacak, yoksulluktan kurtulacak ve insanlar artık Bayram’ı deloğlan diye çağıramayacaklardı.

Bayram amcasına olan vefa borcunu ve aşkını hiçe sayarak önce Polatlı’ya sonra Ankara’ya kaçar. Benzin pompacılığından oto tamirciliğine ve dolmuş şoförlüğüne kadar bir dizi işte çalışır. Sonunda Almanya’ya işçi olarak kabul edilip gider. Üç yılın sonunda Balkız adını verdiği bal rengi Mercedes’ini almıştır. Artık Ballıhisar’a dönecek ve kendince hak ettiği itibarını köylüsüne ispat edecektir.

Kezban

Bayram’ın evlenmek istediği aynı köyden olan genç kızdır. Adalet Ağaoğlu, Kezban’ı çakır, sürme gözlü, kıvırcık sarı saçları kalın bir bilek gibi örülü diye tasvir eder. Temizlik işlerine giden abisinden başka kimsesi olmayan Kezban, Ballıhisar köyünde yardımseverliği ile bilinir.

Her şeyin ön şartı bir arabaya sahip olmak olan Bayram, Kezban’a “Ben bu taksiye kavuşmazsam hiçbir şeye kavuşamam” der.[2] 

Taksisi olmadan her şey ona haramdır. Bir araba hem istikbal hem şan ve şereftir. Şansız şerefsiz düğün de olmaz. “Dün köyde atlının itibarı ne ise bugün de dört tekerlek bir motorlu üstünde olmanın itibarı odur” der.[3] Kezban, onu hoş görmeye çalışır, taksi diye tutturmasının kendisi için olduğunu düşünür.

Kezban ona bir plak hediye etmiştir. Plağı uzatıp karanlıkta yok olmuş, ardından Bayram seslense de işitip işitmediği belirsizdir. Bu plaktaki şarkı şöyle der:

“Fikrimin ince gülü / Kalbimin şen bülbülü

 Fikrimin ince gülü / Kalbimin şen bülbülü

 O gün ki gördüm seni / Yaktın ah yaktın beni…”[4]

Romanın ismine bu şarkının adı esin kaynağı olmuştur. Adalet Ağaoğlu kitabın adı ile aynı olan şarkıdan bahsederken “O ‘Fikrimin İnce Gülü’ şarkısı benim çocukluğumda dinlediğimde çok eski seslerden, Müzeyyen Senar’dan da daha eski Vedia Hanım diye bir hanım, çok ince ve yanık bir sestir onlar, çok yanık bir sestir. ” demiştir.[5]  Bu isim anlamlıdır. Bayram’ın, tek yakını, sevgilisi Kezban’la aralarındaki iletişimi sağlayan bir bağ niteliğindedir. Bu şarkı sevgisiz ve ilgisiz büyüyen Bayram ile Kezban’ın ortak sevgilerinin diğer adıdır.

Bayram’ın arabaya olan sevdasıyla Kezban’a olan sevdası aklında karışmış durumdadır. Fikrimin İnce Gülü şarkısı ona hem bir kadını hem bir arabayı hatırlatır. “Ben bir taksiye mi sevdalıyım? Bu şarkıya mı, bu şarkıyı çağıran karının sesine mi? Kezban’a mı yoksa?”[6] Soruları aklında döner durur. Ama gözünde Kezban’dan daha çok köyde gördüğü Ford canlanır.

Kezban’ın fikrinin ince gülü Bayram’dır, ama Bayram’ınki bir otomobildir. 

İbrahim

İbrahim karakteri romanda kesin olarak betimlenmemiştir. Fakat romanın norm karakter kadrosunda Almanya yolculuğunun dolaylı kahramanı olarak yer almıştır.

Bayram, Almanya’ya gitmek için sıraya yazılır. Ancak bu sıranın ne zaman geleceği belli değildir. Bu sırada köylüsü İbrahim’le karşılaşır. Onun Almanya’ya gitmek için kooperatifte kalan tek sıraya yazıldığını öğrenir. Bayram, bu kestirme yolları kendisinin nasıl bilmediğine hayıflanır. İbrahim bütün aşamaları tamamlamış, sadece sağlık kontrolü kalmıştır. Bayram, günlerdir Ankara’da belge peşinde koşmaktan perişan olan İbrahim’e yardımcı olmak için hastaneden test sonuçlarını alabileceğini söyler. İbrahim’i köfteciye götürür, ona çok iyi davranır. Bunları yaparken aklında kendi çıkarı vardır. Almanya’ya gitme işinin girdisini çıktısını iyice öğrenmek ister. Ertesi gün sonuçları almaya gittiğinde ise rüşvet vererek İbrahim’in çürük çıkmasına neden olacak ve onun yerine kendisi Almanya’ya gidecektir. Bu davranışlarıyla Bayram olmak istediği, ulaşmak istedikleri ve bunun için yaptıklarıyla oldukça önemli bir temsil işlevi ve anlamı taşımaktadır.

Bayram’ın Amcası Raşit

Amca karakteri romanda kesin olarak betimlenmemiştir. Öksüz Bayram’ı yetiştiren büyüten kişidir ama Bayram amcası gibi yoksul, dışlanmış, ezilmiş biri olmak istemediği için önce Polatlı’ya, sonra Ankara’ya çalışmaya gidecektir. Orada tanıştığı Afyonlu iş adamı kendisine benzin pompacısı satmak ister. Raşit Amcasının bütün karşı çıkmalarına rağmen köydeki tarlasını satıp burayı alır. Ancak benzin pompacısının önünden geçen yol değişince batar. Bayram Almanya’ ya gittikten sonra köydeki amcasına para göndermek şöyle dursun onu arayıp sormaz bile. Üç yıl boyunca Almanya’da kaldıktan sonra köylüsü Yaşar’dan amcasının hastalandığını öğrenir.

Ayfer

Bayram, Yalova’ya giden feribota bindiğinde çarptığı ve üzerine çay dökülmesine neden olduğu kadından özür diler. Bütün yitik kişiliğine rağmen, sahip olduğu arabanın kendisine verdiği statü gereğince,  onu Balkız’ına davet eder ve Bursa’ya kadar bırakmayı önerir. Ayfer önce naza çeker ama sonra öneriyi kabul eder. Bu davete icabet etme isteği altında, Bayram’ın Alamanyacı zengin koca figürü olarak, iyi bir kısmet gibi görünmesi yatmaktadır. Bayram vapurdan inmeyi beklemeden, Ayfer daha yanındaki koltuğa oturur oturmaz yılların açlığıyla saldırır. Tacize uğrayan kadın çığlıklarla kaçar. Bayram burada Ayfer’den tokat yer. Bu tokat aslında Ballıhisar’da yiyeceği büyük tokadın öncüsüdür. Bayram tüm vapura rezil olur.

Bayram Bulgaristan-Türkiye sınırından girmek üzereyken Franz Lehar yazılı gömleği, yeşil şapkasıyla müthiş bir özgüvene sahiptir. O bir Mercedes sahibidir ve çevresinden bu nedenle bir saygı bekler. Ama gümrük görevlileri için o her gün binlercesi geçen gurbetçilerden biridir, sıradandır. Aynı zamanda Münih’ten arkadaşı Veli ve ailesi de eski Ford Taunus’ları ile ülkeye girmek üzere gümrüktedirler. Arabaları Türkiye’ye getirilmek üzere tıka basa yükle doludur. Televizyonlardan bir tanesini Bayram’dan arabasına almasını rica etmişlerdir, ama o bunu kabul etmemiştir. Balkız’ını gereksiz yüklerle yıpratmak istemez. Hatta Almanya’dayken yakınlaştığı Solmaz adlı kadını dahi Türkiye’ye gelirken arabasına almayı kabul etmez. Kimseye Balkız’a yük olmasın diye hediye bile almamıştır. 

Bayram yol boyunca, üzerinde Güldenhouse yazılı bir kamyonetle mücadele eder. Kamyonet sürekli üzerine gelir, onu sıkıştırır, yol vermez. Sınırı geçer geçmez Bayram kamyoneti polislere şikâyet eder ancak geçerli bir suçlama yapamayınca kendisi ceza ödemek zorunda kalır. Almanya’da bir yabancı olarak o nasıl bir uygulamaya maruz kalıyorsa, burada da o bir benzerini kamyonet sürücüsüne yaşatmak ister ama başaramaz. Bir de Balkız’ın yıldızının çalınması ve stop lambasının camının düşmesi iyice sinirlerini bozar. Bu küçük hasarlar içinde derin yaralar açmaktadır.

Hızla karayolunda ilerlerken Velilerin Taunus’unu yolun dışına savrulmuş, parçalanmışken görür. Münih’te karşılıksız ona yardım eden, sıcak davranan yegâne arkadaşı Veli’dir. Onun akşam saatlerinde Ballıhisar’a yetişmesi ve kahvenin önünde oturan köylülere hava atması gerekmektedir. Bu her şeyden daha önemlidir. Kazayı gördüğü halde durmaz, yardıma koşmaz.  Kazanın sonucunda ne olduğunu arayıp kimseye sormaz.

Sivrihisar’a çok yaklaşmışken, karşısına çıkan biçerdövere çarpmamak için şarampole yuvarlanır. Artık Mercedes’i iyice bozulmuş, ön tampon göçmüştür. Adeta Bayram’ın üzerinde yol boyunca dolanan lanet son sözünü söylemiştir.                                    

Ballıhisar’a yaklaştıkça yüreğinde tüm ümitsizlik tortularına rağmen küçük bir ışık belirir. Belki, oraya varınca her şey düzelebilir diye düşünür.

Köyün girişindeki yeni yapılmış çeşmeden su içer. Bu arada, bir koyun sürüsü su içmeye gelir. Başlarında genç bir çoban vardır. Bayram çobanla konuşmaya başlar. Genç çoban Kezban’ın yeğenidir. İbrahim iki yıl sonra Bayram’ın ihanetini öğrenmiş ve büyük bir acıyla çökmüştür. Kardeşi bildiği insanın kalleşliği ona dayanılmaz gelmiştir. Bundan bankada hademe olarak çalışan Kezban’a bahseder. Kezban bankanın orta yerinde bir küfür savurur ve bu küfür yüzünden işten atılır.

Amcası da ölmüştür. Kezban Beyşehirli balıkçıyla evlenmiştir.

Artık, yedi sekiz saat önce yeni olan Mercedes’i de bir hurdaya dönmüştür. Ballıhisar’dan geri döner, dörtyol ağzına gelir. Kararsızdır, hangi yönü seçeceğini bilmeden dörtyol ayrımında bekler.  Hiçbir yöne sapmayı gözü tutmaz, canı çekmez. Çünkü hiçbir yolun ucunda kimse Bayram’ı beklememektedir.

Oysa Münih’ten yola çıkan Bayram’ın Ballıhisar’a ulaşması, yetişmesi gereken çok şey vardı.

Amcası Raşit ölmeden yetişmek, Remzi Abisine saati armağan etmek, İbrahim’i kuzu çevirmeye götürmek, Balkız’ın içinde istediği kadar dolaştırmak onu ve kahvede çenesi düşük herkesi susturmak. Herkese önünde kasket çıkarttırmak, Cemal’i, Adem’i, hepsini kendisine karşı saygılı görmek…

Biz bir külüstür, bir tozlu Ford’la kahve önüne dayanan fötür şapkalıdan aşağı mıyız len? Yoo, isteseler de istemeseler de beni övmek zorundalar artık. Artık “İncegül Bayram”, artık

“kediboku”, “deloğlan” bitti. Yok. Tarihe gömüldü. Bu Bayram var işte artık. Kezban’ı Balkız’ın önüne, kendi yanına aldığı gibi Almanya’ya dönecek.”[7]  

Romanın Filme Aktarılması:

Fikrimin İnce Gülü romanı daha sonra beyaz perdeye de aktarılır. Ağaoğlu’nun sinemaya uyarlanan tek romanı olan Fikrimin İnce Gülü, yönetmen Tunç Okan tarafından Sarı Mercedes ismiyle çekilmiş, başrolde Bayram karakterini İlyas Salman canlandırmıştır. Fakat senaryonun romanı çok iyi temsil ettiğini söyleyemeyiz. Nitekim bu konuda yazar Adalet Ağaoğlu; “Hiç sevmedim filmi. Herkesin sandığı gibi yönetmen romanımı adım adım izlemediği için değil, tam tersine, adım adım izleyip de kendisi hiçbir yaratıcılık göstermediği için. Adam hem romanı adım adım izliyor, hem de yazarın dünyaya bakışını siliyor, onun anti-militer tavrını yok ediyor. Bayram’ı Bayram yapan şeylerin en önemlileri yok edilince, orada herkesi gıdıklayan bir (Almanya İşçisi) kalmış”[8] diyerek hoşnutsuzluğunu açıkça ifade etmiştir.

Roman askeri aşağılamak ve gözden düşürmek iddiası ile 1981 yılında dördüncü baskısı yapılırken yasaklanıp toplatılmış, Adalet Ağaoğlu iki yıl süren direnişinin ardından kitabı aklamayı başarmış ve yeniden baskıya geçmiştir.

Yazar Server Tanıllı; Fikrimin İnce Gülü, Adalet Ağaoğlu’nun başeserlerinden biriyse, çağdaş Türk romanının da en güzel örneklerinden biridir. Kendine yabancılaşmış insan teması olsa olsa bu kadar güzel anlatılabilir demiştir kitabın arka kapak yazısında.

“’Fikrimin İnce Gülü’ büyük emek isteyen romanlardan, içeriği de emek sonucu kotarılmış, biçimi de… Bayramın dönüş yolculuğu gibi dümdüz bir olayı içermesi, bu romanın öz açısından önemli itkiler sonucunda yazıldığını tanıtlıyor bir bakıma. Biçimindeki tutarlılık da yazarın bu öze ne denli saygı duyduğunu belgeliyor. Bu açılardan ‘Fikrimin ince Gülü” üzerinde mutlaka durulması gereken bir yapıt.” sözleri de Selim İleri değerlendirmesi olarak yer almıştır arka kapakta.

Kitap baştan sona bir insanın duygusunu, algısını, çevresini, hayatını kendi kişisel düşünceleri içerisinde nasıl yol aldığının güzel bir örneğidir. Yazımının üzerinden 46 yıl geçmesine rağmen her dönemin kitabı olabilecek bir eserdir.


[1] Adalet Ağaoğlu, Fikrimin İnce Gülü kitabı, 2011 basımı, Everest Yayınları.

[2] Adalet Ağaoğlu, Fikrimin İnce Gülü kitabı, 2011 basımı, Everest Yayınları, s158

[3] Adalet Ağaoğlu, a.g.e, s. 158

[4] Adalet Ağaoğlu, a.g.e, s. 148.

[5] Kamuran Eronat Fikrimin İnce Gülü incelemesi

[6] Adalet Ağaolu, a.g.e., s.148.

[7] Adalet Ağaoğlu, a.g.e, s.273.

[8] Tömer Çeviri Dergisi S 19, Eronat 2005 s.95

Latest posts by Ebru Aktaş Kanbur (see all)
Visited 324 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version