Yazar: 21:50 Röportaj

Doruk Ateş ile Ölü Doğanlar ve Polisiye Üzerine

DORUK ATEŞ

Mabet ve Ölü Doğanlar kitaplarının yazarı.

I

METE KARAGÖL: Ülkemizde her gün herhangi bir saatte dergi veya fanzin kuruluyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

DORUK ATEŞ: Açıkçası ülkemiz edebiyatı açısından faydalı bulmakla beraber kendi alanım olan polisiye dergiler haricinde (basılı 221b var, e-dergi olarak da Dedektif Dergi) diğer dergi ve fanzinleri takip etmiyorum. Niye diye soracak olursan da, ülkemiz dergilerinde şehir yalnızlıkları, varoş sokaklar, seksenlerde ne güzel çocuklardık biz yazılarından, birbirinin aynı gibi görünen öykülerden, geçmişin iyi kalemlerinin süslediği kapaklarından bıktım usandım. Elbette nitelikli örnekler, amatör de olsa kaliteli fanzinler vardır. Ben takip etmiyorum sadece.

METE KARAGÖL: Öğrencilik yıllarında yazmaya başladığınızı okuduğumu anımsıyorum. Sizin de var mıydı dergi ya da fanzin hevesleriniz?

DORUK ATEŞ: Elbette, adını hatırlayamadığım kadar az sayıda yayınlanan, Ankara Üniversitesi DTCF okuyan arkadaşların yayınladığı bir fanzinde birkaç kez yazım yayınlanmıştı. Ayrıca bu fanzini satabilmek için Sakarya Caddesi’ndeki kafelerde az dolanmadım. Sanırım edebiyata ilgi duyan her gencin bir dönem böyle sevdaları olmuştur.

METE KARAGÖL: Peki polisiyeyi seçmenizde ne etkili oldu?

DORUK ATEŞ: Okuduklarım desem yalan söylemiş olmam. Öğrencilik dönemim boyunca daha çok psikoloji ve felsefeye yakınlık duymuş olsam da memur olmamla beraber daha çok roman okumaya başladım. Nedense roman okurluğum zamanla polisiye okurluğuna evrildi. Bir dönem polisiye haricinde bir şey okumadığımdan olacak yazmaya başladığım dönemde de yazdıklarım polisiyeye evrildi. Özellikle polisiye okuru olmadığım gibi özellikle polisiye yazarı da olmadım. Bu tamamen süreçle alakalı sanırım.

METE KARAGÖL: Ölü Doğanlar kitabını okuduğumda birçok betimlemeden etkilendiğimi söyleyebilirim. Altını çizdiğim birçok cümle oldu. Ve altını çizdiğim cümleler genelde herkes tarafından bilinen ve günlük hayatta duyduğum cümlelerdi. Sizin cümleleriniz bildiğim için üzerine düşünmediklerimi (Örneğin: “Ölüm, hayatlar arasındaki eşitsizliği bitiriyor”.) yine düşündürdü ve bu çok hoşuma gitti. Polisiyenin edebiyattan apayrı bir kurgu olduğunu söyleyen ve polisiyeye burun kıvıran sözde ‘edebiyatçılar’dan çok daha başarılı olduğunuzu söyleyebilirim. İleride alan değiştirebilir misiniz?

DORUK ATEŞ: Öncelikle Ölü Doğanlar içeriği bakımından sadece polisiye olarak nitelendiremem. Ölü Doğanlar hem bir semt romanı (Çinçin bağları) hem de bir dönem romanı. Semtin geçirdiği değişimin nedenini polisiye kurgu eşliğinde anlatmaya çalıştığım bir roman. Sözcüklerde o değişimi, o değişimin insanlar üzerindeki etkisini anlatmaya dayalı. Polisiyeyi edebiyattan saymayan zevatın da öncelikle son 15 yıllık süreçte edebiyat dünyasına bir bakmalarını, edebi diye okura sunulan çoğu din tandanslı, boktan aforizmalarla süslü kitaplarla uğraşmalarının daha edebi olacağını söylemek isterim. Soruna gelirsek, alan değiştirecek miyim? Evet, sadece polisiye değil çok daha farklı türlerde metinler üretmek istiyorum.

METE KARAGÖL: Şimdi izninizle kitabınız hakkında konuşalım sonra yine genel sorulara geçelim?

DORUK ATEŞ: Nasıl istersen…

II

ÖLÜ DOĞANLAR: Şehrin en gizemli uyuşturucu çetesinin peşinde olan Narkotik Başkomiseri Yakup, mezarlıkta onu neyin beklediğinden habersizdir. Önce çatışma çıkar, vurulur ve geçmişine uzanan kirli şebekenin üzerindeki örtü kalkar. Sonrası çok daha karanlık, çok daha mide bulandırıcıdır. Her ipucu onu Genç Cumhuriyet’in ilk varoşlarına, başkentin suç krallığının içine, insanların hakkında konuşmaya bile çekindiği Çinçin Bağları’na götürür. (Tanıtım bülteninden)

METE KARAGÖL: Çinçin’den gelen tepkiler nasıldı?

DORUK ATEŞ: (Gülerek) Çok fazla okuyan olmadı gibi Çinçin’den. Genel tepkiler beni niye yazmadın şeklinde. Ayrıca büyüklerimden cinayet yerine çektikleri sıkıntıları, özellikle devrimci mücadeleyi, Çinçin’in kurtarılmış bölge olduğu döneme ait yaşamlarını anlatmamı isteyen mesajlar da aldım. Genç kuşak ise romanı eğlenceli ve ilgi çekici olarak tanımlıyor. Lakaplar konusunda ise oldukça komik.

METE KARAGÖL: Anlattığınız olayın bir gerçeklik payı var mı peki, o dönem karanlık şeylerin olduğunu biliyoruz, bence hâlâ da olmakta?

DORUK ATEŞ: Romanın en niteliksel özelliği soruşturmayı yürüten polis ve savcılar haricindeki tüm kişilerin gerçek kişiler olması. Gâvur imam babam mesela, Kabre Sığmaz gerçekten eski bir mezar kazıcısı, Cezo dayı ünlü bir hırsız gibi. Mezarlıkta dönen dolaplar, uyuşturucu satışı, gecekonduların toplu konut olması için yıkılması ama hiçbir şeyi değiştirmemesi, gayri meşru olayların tümü de. Ancak tüm kurgunun gerçek olduğunu söylemek gerçeğe karşı terbiyesizlik olur. Çinçin’in gerçeği çok daha farklı bir romanı hak ediyor. O karanlık dönemlerin gölgesinde kaşan şeyleri henüz anlatmadım. Umarım bir gün gerçekten yazabilirim.

METE KARAGÖL: Son bölümde katilin kimliğinin açıklandığı an şaşırdım. Gerçekten de kurgusal bir dünyada “her temas iz bırakır” imiş. Gerçekten çok başarılı bir kurgu vardı. İbrahim’in Yakup başkomiserin oğlu olduğunu düşündüm bir an için. Peki, Yakup başkomiser oğlunu bulabilecek mi?

DORUK ATEŞ: Devam romanını yazıyorum. Bir iki aya biter diye umut ediyorum. Yakup başkomiser neyi bulacağı hususu ise spoiler olur sanırım.

METE KARAGÖL: Kitap kurgusal bir dünyada, ancak diğer kitaplarla iç içe. Kitapta Behzat Ç.’yi de görüyoruz. Behzat Ç.’yi nasıl yorumluyorsunuz? Ve Behzat Ç.’yi kitapta görmemiz olayın Ankara’da olmasından ve Yakup başkomiserin de ailesini kaybetmesinden dolayı bir benzetme eleştirisinin önüne geçilmek istenmesi mi?

DORUK ATEŞ: Açıkçası benim için Ankara cinayet büro amiri Behzat Ç.’dir. Ondan başkasını cinayet masası başında görmek istemem, kendim de yazmam. Hem Emrah Serbes’in yazdığı Behzat’ı hem de Erdal Beşikçioğlu’nun oynadığı Behzat’ı çok sevdiğim için kurguda narkotik şube amirinin cinayete bakmasını yazarken Behzat’a selam vermek istedim. Yoksa kurgunun hem romanlarla hem de dizi veya filmlerle alakası yok. Bambaşka olaylar anlatıyoruz. Behzat’ın kızı ile yaşadıkları ayrı Yakup’un oğluyla yaşayamadıkları ayrı olaylar. Benzetilebilir mi? Evet. Her roman kendinden daha önce yazılmış bir romana benzetilebilir, okur daha önce okudukları ile karşılaştırır genelde yeni okumakta olduğu romanı.

METE KARAGÖL: Peki Emrah Serbes ile bir görüşmeniz oldu mu?

DORUK ATEŞ: Emrah ile 2010 yılında bir merhabalaşmamız var, kendisi DTCF’den abimin de arkadaşı. Ama Ölü Doğanlar ile alakalı bir görüşmem falan olmadı. Gerek de yok zaten.

III

METE KARAGÖL: Peki, polisiye bir romanın veya öykünün illa cinayeti mi konu alması gerekiyor?

DORUK ATEŞ: Polisiye roman veya öykü illa cinayeti konu alacak diye bir mecburiyet yok. Ancak hem okurun hem de yazarların aklındaki polisiye olgusu nedense cinayete çıkıyor. Oysa bir hırsızlığı, kayıp bir çocuğu, tecavüzü ve benzeri onlarca suçu konu edilebilir. Sanırım biraz kolaya kaçıyoruz.

METE KARAGÖL: Çağdaşınız yabancı veya yerli yazarlardan beğendiğiniz var mı?

DORUK ATEŞ: Hem yerli hem yabancı yazarları takip ediyorum. Ancak ülkemizde çok iyi polisiye yazan ve hak ettiği değeri göremeyen dostlarım varken yabancı yazar ismi vermek pek istemiyorum izninle. Yerli yazarlara gelince Türkiye Polisiye Yazarları Birliği üyesi olan tüm polisiye yazarlarını beğeniyor ve ilgiyle takip ediyorum.

METE KARAGÖL: Sizden on kitaplık okuma listesi istesek?

DORUK ATEŞ: Ben liste olayına karşıyım nedense. Ama şöyle desem okumaktan büyük bir keyif duyduğum romanları kısaca sıralasam olur mu?

METE KARAGÖL: Siz nasıl isterseniz?

DORUK ATEŞ: Dava ve Dönüşüm (Franz Kafka), Çavdar Tarlasında Çocuklar (J. D. Salinger), Karamazov Kardeşler (Dostoyevski), Kurt Kanunu (Kemal Tahir), Yaban (Yakup Kadri Karaosmanoğlu), Körleşme (Elas Canetti), Uğultulu Tepeler (Emily Bronte), Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Marquez), Başkaldıran İnsanlar (Albert Camus). Şair deyince de aklıma Nâzım gelir.

METE KARAGÖL: Hocam çok teşekkür ederim sorularıma içtenlikle cevap verdiğiniz için. Son olarak genç yazarlara neler önerirsiniz?

DORUK ATEŞ: Hiçbir şey, henüz gençlere bir şeyler önerecek yeterlilikte görmüyorum kendimi. Ancak herkese şunu öneriyorum, okusunlar. Daha çok okumak daha güzel bir dünyaya bizi götürecektir. Hem beyne de faydalı ceviz gibi.

Visited 28 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version