Yazar: 19:45 İnceleme, Kitap, Kitap İncelemesi, Roman

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu İncelemesi

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Peyami Safa’nın 1930 yılında yayımlanan sekizinci romanıdır. İlk baskısı 1930 olmasına rağmen aslında 1937 yılında yayımlanan baskısı ile daha çok dilden dile dolaştığını görürüz romanın. Tür olarak otobiyografik izler taşıyan romandaki karakter Peyami Safa’nın çocukluk zamanlarından derin izler taşıyan ve bir o kadar da düşünsel ögelere yer veren bir yapıtıdır. Türk klasikleri açısından ilk psikolojik eserleri arasında yer alır. Romandaki karakterin ruhu ve bedeni arasındaki sıkışmışlık hissini ve onun hayatından derin izleri taşıdığını görürüz.

On beş yaşındaki bir çocuğun yedi yaşından beri bacağından duyduğu rahatsızlık sebebi ile hayatının yaklaşık yarısını hastane odaları ve doktorlar arasında geçiren bir karakter ile giriş yapıyoruz esere. O kadar çok hastane o kadar çok doktorla tanışır ki karakterimizin iyileşmek için hayatında bir parıltı ya da heyecan sezemeyiz. Burada romanın psikolojik çözümlemeleri daha belirgin olmaya başlar. Tedavi gördüğü sırada olan içsel konuşmalar ve karakterin okuyucu ile tedavilerin bir işe yaramayacağı emarelerini ta en başından hissederiz.

Doktor tavsiyesi üzerine iyi istirahat ve tatil önerisi ile uzaktan akrabası olan “Paşa” karakterinin Erenköy’ deki köşküne gitmeye karar verir. Buraya giderken doktordan öğrendiği ayağının kesilme ihtimalini annesinden saklar ve köşke yerleşir. Paşanın kızı olan “Nüzhet” isimli karakter gençten 4 yaş büyük, olgun ve kendi idealleri olan biri şeklinde tasvirlenir. Aralarında ilk başta hiç iletişim yoktur. Genç karakterin hayattan beklentisi olmaması, Nüzhet’ in ise kendi isteklerini gerçekleştirme hayalleri ile başlayan etkileşimleri giderek güçlenir. Yerine artık Nüzhet’in düşünmeden, onu okurlara yansıtmadan bir gün geçiremeyen gencimizin müessirlerini hissederiz. İlk olarak yakınlaşma anları olan Nüzhet’in odaya girerek genç karakterin yanına yatması ve sonrasında yaşananlar bir büyük sevdanın delaleti niyetindedir. Artık o andan sonra başka fikirler alır genç karakteri. Aralarındaki bağ giderek büyürken, Paşa’nın hanımının evine gelen Doktor Ragıp ile işler karışmaya başlar. Doktor Ragıp iyi eğitim almış, kültürlü, bakımlı 1915 yılına göre herkesin mutlaka ailesinde görmek isteyeceği bir karakter. Annesinin bu fırsatı Nüzhet ile evlendirme düşüncesi aslında o dönem için olağan bir şey. Fakat burada işin içine romanın anlatıcısının evlilik fikrini duyduğu an söyledikleri karışıyor. İç çatışma olarak duyguları ve mantığı arasında kalan baş karakterimiz duygularına yenik düşerek içinden geçenleri söylüyor.

Karakterin kendi içinde ikinci kırılma anı bundan sonra oluyor. İlk kırılması Nüzhet ile olan yakınlaşmaları ve ona bağlanması, ikinci kırılmasıysa tekrardan eski haline dönmesi. Çünkü bizim tanıdığımız karakter bu saatten sonra bütün umutsuzluklarını geride bırakmış gibi görünse de işin aslı pek de öyle değildir. Nüzhet ile olan düşüncelerini dış pencereden bakan bir gözle anlatır Paşa ve Hanımına. Her gün aynı şeyleri yaşamak yerine değişiklik, hayatında bir heyecan arayan Nüzhet’in; Doktor Ragıp ile mutsuzluk ve karamsarlığa döneceğini düşünür. Aslında bunu en iyi bilen kendisidir. Çünkü içindeki karamsarlık düşüncesini bir kenara bırakıp hastalığını düşünmediği birkaç ay geçirmesine sebep olan etken Nüzhet’in ta kendisidir. Buradaki karamsarlığa dönüşmemesini istediği Nüzhet’in aslında hayatından çıkarak onu yine karanlıklarda kalmasına karşı koyuşudur. Fakat annesi en nihayetinde kızını ama en önemlisi kendilerini düşünerek bu itirazlara karşı gelir. Paşa bu durumda bir hakem gibi rengini belli etmeden dinler ve izler.

Kendisini bahçeye atan genç karakterin hayatından bir sır daha öğreniriz burada aslında; yalan. Artık o saatten sonra Nüzhet’in hayatından nasıl çıkacağı, bu düşüncenin nasıl gerçekleşeceği muamması içinde görürüz. Nüzhet ile yüz yüze gelmesi ile aslında Nüzhet’in bu durumdan haberinin olduğunu ona yalan söyleyerek kendisinin hayatını mahvettiğini söyler. Hastalık ile olan çekişmelere tekrar dönecektir genç. Ama burada daha detaylı bir özellik vardır. Nüzhet’in olan bitenlerden haberi yoktur.

Dönem olarak gerçekleştirilmek istenilenlerin çok gerçekleşemediği, hayallerin sadece kelamlarda kaldığı bir dönemdir. Yenilikler bu dönemde(1915) insanların sosyal hayatında değil ülke siyasetinde meydana gelir. İnsanlar bu süreçte sadece yarınlarını garanti altına almayı yeğlerler. İşte bu durumda anne de bütün olaylara karşı Nüzhet’ e her şey bittikten sonra haber verir. Burada aslında bizler yalan ile dürüstlük sembolleri arasında çelişiyoruz. Nüzhet’in buraya geliş amacının bununla alakalı olduğunu öğreniriz. Ama belki de bu durum ortaya çıkmasaydı, gencimiz hala bu durumdan haberdar olmayabilirdi. İşte bu çelişkiler ile psikolojik olarak daha derinlere gömülen gencimiz hastalığının şiddetini arttırması üzerine derhal bir hastaneye yatırılır. Annesinin bütün bu olumsuz kötü gidişatı sonradan öğrenmesi ile hastalık daha detaylıca ele alınır. Doktor Mithat adlı bir karakterin gözetiminde tüm hastalık iyice irdelenir ve iyileşme sürecine girer karakterimiz. Bu sırada 9. Hariciye koğuşunda yatmaya başladığını tuttuğu günlüklerden öğreniriz. İşte eserin psikolojik yönü burada kendini iyice belli eder. Bir insanın gün gün yazdığı her şey bana göre ruhsal olarak çözümlemelerini verir. Ve artık hastaneden taburcu olan karakterimiz iyileşmeye başlar, bacağı hızla düzelmektedir.

Aklında hastaneden sonra tek bir düşünce vardır. Erenköy’deki ev ve oradaki hayat. Evi ziyaret ettiğinde Paşa’nın felç geçirdiğini öğrenir. Ona yardım eli uzatan birinin bu durumda görmek karakterimizi çok üzer. Ama düşündüğü başka bir şey daha vardır; Nüzhet. Paşa ile olan konuşmalarında bir şekilde dolambaçlı yollardan konuyu Nüzhet’e getirdiğinde Doktor Ragıp ile yakın zamanda evleneceğini öğrenir. Belli etmez aslında ama oraya Nüzhet ile hayatına tekrar devam etme düşüncesiyle gelmiştir. Hayatındaki bütün olumsuzlukların sebebi olan hastalığı artık onu etkilemez. İyileşmek özgüven ve mutluluk verir. Nüzhet’in de evleneceği haberi üzülmesine sebep olsa da aslında en büyük kırgınlığı, Nüzhet’in seçtiği, ona aitmiş gibi gözükmeyen hayattır. Hayalleri olan deli dolu bir insanın rutin sayılabilecek bir yaşama evrilmesi onu derinden etkiler.

Hayaller güzel olsa da hayatımızda her zaman gerçekleri yaşarız.

Latest posts by Sezer Sezgin (see all)
Visited 679 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version