Çağatay Yaşmut’un “Başkomiser Galip Polisiyeleri” serisinin yedinci kitabı Ölüm Fırsat Kollar‘da, sıradan gibi görünen bir cinayetle birlikte ortaya saçılan eski defterlerdeki sırların, gizemli ilişkilerin, bu toprakların bitmek bilmeyen devlet-mafya-emniyet üçgeninin yaptığı metastazın içinde katilleri yakalamaya çalışan Galip ve ekibinin tam manasıyla kendilerini bir labirentin içinde buluşunu, ülke gündeminden düşmeyen konularla iç içe geçirdiği aksiyon dozu yüksek temposuyla yepyeni bir “Başkomiser Galip Polisiyesi” sunuyor.
Polisiye edebiyatımızın erbap kalemlerinden Çağatay Yaşmut’un, “Başkomiser Galip Polisiyeleri” serisinin yedinci kitabı Ölüm Fırsat Kollar, Oğlak Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluştu. Sıradan gibi görünen bir cinayetle birlikte ortaya saçılan eski defterlerdeki sırların, gizemli ilişkilerin, bu toprakların bitmek bilmeyen devlet-mafya-emniyet üçgeninin yaptığı metastaz içinde katilleri yakalamaya çalışan Galip, sıkı yardımcısı Serdar ve ekibin arızalı çaylağı Sevgi’yle tam manasıyla kendilerini bir labirent içinde bulmasını, aksiyon dozu yüksek, ülke gündemini meşgul eden konularla hemhal olmuş macerasını anlatan Ölüm Fırsat Kollar, Galip’in önceki serüvenleriyle de ilinti kurarak okura puzzle gibi hikâye sunuyor.
Rüyalarında daha önceden enselediği adamların hayaletinden kaçamadığı için paranoyaklığa doğru adım adım ilerleyen Galip’in bir gece yarısı, Serdar’ın, Cengiz Topel Caddesi’nde, ensesi kalın bir müteahhitin müptezel oğlu Bahadır Demirtaş cinayetini haber vermek için kapısına dayanmasıyla başlayan olaylar zinciri, yaş da arttıkça Galip’in asabını zıplatır hale gelmiştir. Zira ülkede aşağı yukarı her ölüm vaka-ı adiyeden sayılır olmuş, Galip’in deyimiyle vaziyet, “Zengin aileleri oğullarını yurtdışına kaçırırdı. Ölen kişinin ailesini şikâyetçi oldukları için tehdit ederlerdi. Ölen öldüğüyle kalırdı. Bu memlekette böyle şeyler doğaldı.” Bu yüzden de boşa kürek çektiğini düşünür olmuştu Galip. Kendi kendine, “Canım sıkılmıştı. Sigara paketimi çıkardım. Bu mereti içmeden hayatın anlamsızlığıyla baş edemiyordum. Hayatım çok boktandı. Gecenin bir saati cesede gidiyorduk. Diğer yandan Emniyet’teki çetelerle boğuşuyorduk. Hayatımda bir kadın yoktu. Para da yoktu. Yalnızlık hiç bu kadar çekilmez olmamıştı. Yaşım ilerledikçe yalnız başına yaşlanma ve elden ayaktan düşerek ölme düşüncesi beni umutsuzluğa sürüklüyordu. En son ne zaman tatile gittiğimi bile hatırlamıyordum. En az on yıl olmuştu,” diye dert yanarken maktulün kız kardeşi Ela, Bahadır’ın insanların doğal öfke hallerini fotoğraflayarak “Öfkeli Yüzler Albümü” başlığı altında bir albümde toplamak için sosyolojik bir çalışma yürüttüğünü, bunun için de bir adamın kızını taciz ettiğini, birinin karısına sarkıntılık yaptığını, otomobil bayisindeki otomobillerden birine zarar verdiğini anlatınca katillin ibresi doğal olarak bu kişilere yönelmişti. Ancak aileler şikâyetçi olmasına rağmen savcı, Bahadır’ın sosyolojik bir çalışma için ve elbette Bahadır’ın babasının devreye girmesiyle gözlem yaptığına ikna olunca dosya kapanmıştı. Şüphelilerden geriye bir tek Bahadır’ın polise ihbar ettiği torbacılar kalmıştı. Onların da kardeşi yakalanmış, abisi kaçmayı başarmıştı.
Durum meçhullüğünü korurken Galip, eski sevgilisi Semra’dan gelen telefonla kafayı toptan yakacak duruma gelmişti. Çünkü Semra birini vurmuştu. Hemen Semra’nın evine giden Galip ve Serdar, ne yapıp edip cesedi Serdar’ın evinin karşısında yer alan Karacaahmet Mezarlığı’nda başka bir cesedin üzerine gömerek konuyu kapattı. Ancak artık Galip için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Zira o, artık “kirli” bir polisti.
Elinde iki cinayet vakasıyla ne yapacağını bilemez halde dolaşan Galip, Emniyet içindeki illegal yapılanma yüzünden elini nereye atsa kurutur olmuştu. Bir fail üzerine yoğunlaştıkları sırada, ipuçları o şahsı işaret ederken, tüm bulgular onu gösterirken tepedekilerden birileri cımbızla çekip alır gibi şüpheliyi kurtarıyordu. Yeni atanan, ne ayak olduğu belli olmayan cevval Emniyet Müdürü de Galip’i kolladıklarını söyleyerek Bahadır Demirtaş cinayetini aydınlatması için ona her konuda yardımcı olacağını söylüyordu. Çoktan gemileri yakmış olan Galip’se, onu asla yalnız bırakmayacak Serdar ve Sevgi’yle en ufak bir ipucunda İstanbul’u baştan aşağı yararak olay yerine intikal ediyor, durumu kolaçan ediyor, o sırada gelen başka bir ihbarla 20 milyon nüfuslu bir şehirde katili bulmaya çalışıyordu. Buldukları ipuçları işe yaramıyor, akrep ve yelkovanın döngüsü vakti daraltıyor ve Galip git gide sinir harbine müdahil oluyordu. Yıllar önce bıraktığı içkiye tekrar başlamış, sigarayı ağzından düşürmez olmuş, altında üstünde kim varsa posta koyarak bu cinayeti çözmeyi ve eski defterleri de yırtıp atmayı kafasına koymuştu. Gözü başka hiçbir şeyi görmez vaziyette sabahlara kadar çalışıyordu. Sinirleri laçka olmuştu. Ama Galip, Galip’liğinden vazgeçmeyip olayın peşini bırakmamakta kararlıydı. Diyerek konuyu daha fazla kurcalamayıp kitabın bir toparlamasını yapalım…
Çağatay Yaşmut, “Başkomiser Galip Polisiyeleri”nin yedinci kitabı olan Ölüm Fırsat Kollar‘da, Galip’e, daha önceki maceralarında olduğu gibi (özellikle Felsefe Cinayetleri‘nde) sadece cinayetlere değil, ülkenin çivisini çıkaranlara karşı da bir mücadele görevi veriyor. Her tarafı ablukaya alan çeteler, illegal yapılanmalar, organ mafyası, aile içi cinsel taciz gibi gündemden bir türlü düşmeyen, düşürülmeyen mevzulara karşı topyekûn bir savaş açan Galip, diğer yandan da onu bu çürümüşlüğe götüren asıl cinayeti de çözmeye çalışırken psikolojisi yerinden oynar bir duruma geliyor. Çağatay Yaşmut, Ölüm Fırsat Kollar‘da, ismiyle müsemma bir kurguyla bu ülkede ölümün gerçekten her fırsatı kolladığını önümüze birçok örnekle sunarak seyri bölüm başı değişen yepyeni bir “Başkomiser Galip Polisiyesi”yle okura “Çöz, çözebilirsen!” diyor.
- Dikkat! “Ölüm Fırsat Kollar” Kitap İncelemesi - 20 Ağustos 2025
- Dünya Ha Döndü Ha Dönüyor! - 11 Ağustos 2025
- Tomris Uyar’ın Yaz Yolculuğu: “Yaza Yolculuk” Kitap İncelemesi - 6 Ağustos 2025