Yazar: 22:31 Kitap İncelemesi

Buzlar Çözülünce

Bu inceleme, kitabın içeriği ve olay örgüsü hakkında bilgilendirmeler barındırmaktadır. Bu yüzden inceleme yazısını okumadan evvel kitabı okumanızı tavsiye ederim. İyi okumalar. 

Melih Günaydın’ı daha önce hiç okumamıştım. Kalemiyle sarsıntıları hissedebileceğiniz, çağdaş yazarlarımızdan kendisi. Aynı dönemde yaşamak, kitabını yazdığı aynı zaman diliminde bulunmak böyle değerlerimizin önemini daha çok görmemi sağladı.

Buzlar Çözülünce, Günaydın’ın ikinci romanı. Eserde, pek “göze batmayan” bir cinayetin, sır perdesi aralanmaktadır. Bu anlatım, gayet akıcı bir dille ve ilahi bakış açısıyla aktarılmıştır. Kitabın başından neredeyse sonuna kadar farklı iki hikâye okuyoruz. Yani bir bölümde Ali’nin, bir bölümde Defne’nin hikâyesine kulak veriyoruz. Böyle söyleyince sanki çok kopukluk olacağını düşünebilirsiniz ama bu anlatım aksine daha heyecan verici bir etkiyle iki sahneli bir tiyatro gösterisi izliyoruz havası katmış. Günaydın, bunu ustalıkla gerçekleştirmiş. Ne hikâyelerde bir kopukluk ne de heyecan eksiği hissettim. Diyalog okumaları ise; betimlemelerle birlikte, bana kitabı okuyormuş gibi değil âdeta bir film izliyormuş hissiyatı verdi. Betimlemeleri yaparken de aşırıya kaçmamış, yerli yerinde ve zihin gösterisi yaptırabilecek bir havayla devam ettirmiş. Sade, açık, anlaşılır ve akıcı bir dille yazılmış Buzlar Çözülünce. Değinmek istediğim diğer bir konu ise karakterler. Defne ve Ali ana kahramanlarımız. Günaydın, zaman zaman onların geçmişine dönüp bilgiler vermiş. Bu yönüyle karakterlerle daha çok bağ kurabildim. Ama kanımca diğer bir başarısı; yan karakterlerin yaşamını çok bilmememize rağmen, kullandıkları cümlelerle nasıl karakterler olduklarını hemen çözümleyebiliyor oluşumuz. Çünkü bunlar bize çok da uzak insanlar değil. Yaşamın kıyısında, köşesinde her an her yerde karşılaşabileceğimiz yüzler. 

Kitabın içeriğine daha çok değinecek olursak; hırslı polis Defne, ormanda bir travesti cesedi bulur. Bulunan ceset, şüpheli ölümlerden biri değildir bu yüzden diğer meslektaşlarınca üzerinde durulmaz. Lakin geçmişten bir acısı da olan Defne, bu olay üzerine daha çok gitmeye kararlıdır. İş arkadaşı Memo ile birlikte bu olayın derinliklerini araştırmaya başlar. Diğer bir tarafta ise bize Ali anlatılmaktadır. Ali, uyku sorunları sebebiyle psikoloğa gider ve psikolog ondan bir dizi resim çizmesini ister. Bununla beraber Ali’nin metro istasyonundaki çizimler dikkatini çeker ve bu çizimleri eskiden üzerinde çalıştığı çocuk kitabının çizimlerine benzetir. O zaman çalıştıkları pedagog ondan kimi objeleri çıkarmasını istemiştir. Çünkü bazıları fallik öğeler içermektedir. Bu bağlantılar üzerine Ali ve arkadaşı Eylül resimleri incelemeye ve ardında yatan olayları araştırmaya başlarlar. Olay örgülerini âdeta ince ince örülmüş bir ilmeğe benzettim. Çünkü tam olarak “nereden, nereye?” durumu söz konusu ve ilmekler o kadar sıkı örülmüş ki, içerisinde âdeta hiç hava kalmamış. Hikâyelerin örülüp, kitabın sonunda da düğüm atılması buzların tam anlamıyla çözülmesini sağlamış. Kitabı okurken ilk başlarda Ali’nin araştırmaya kendini bu denli adamasını biraz garip bulmuştum. Ama kitabın ortalarına doğru anladım ki başlangıçta kuzeni Asiye’nin ölmesi ve Ali’nin bu duruma tepkisizliği de büyük oranda katkı sağlamış. Sanırım Ali’nin yaşamış olduğu o çocukluk travması ve travmayı böyle bir olayı açığa çıkararak atlatma çabası, beni kitabın içindeki olaylara en fazla bağlayan yer oldu. Her ne kadar polisiye romanı gibi gözükse de aynı zamanda psikolojik alt temeller de barındırması onu daha çekici kılan etmenlerden. Sevdiğim diğer bir yanı ise; karakterlerin özgürlükçü zihnin yapısı dışında, çevrenin baskılayıcı tavırlarına olan tutumları. Zihniyetin körelmesine izin vermeyen iki dişli kişilikle berabersiniz roman boyunca. 

Kitap heyecanlı kurgusuyla ilerlemekle kalmıyor aynı zamanda birçok konuda bilgilenmenizi de sağlıyor. Örneğin Defne’nin oğlu Barış’ın bir indigo hastası olması, Ali’nin çizmiş olduğu resimlerde evin bacasının olmaması ve bu durumun psikolojik alt etmenlerinin araştırılması, Afgan geleneği olan bacha bazi, metaverse ve daha fazlasını içeren bir kitap. Yani soluksuz okuyacağınız bir kurgunun ardından kazanacağınız bir sürü de bilgi oluyor denebilir. 

Kitap için can alıcı olan nokta ise günümüzü anlatıp çok güzel yansıtıyor olmasıydı. Ülkemizde çok uzun zamandır yaşadığımız bir sorun olan mülteciliği bize başka gözle tanıtmış Günaydın. Biraz o coğrafyaların kimliğiyle tanıştırmış bizi. Bu sefer akşam haberlerinde değil de, yaşamın içindeki halleriyle sunmuş bize bu sorunu. Aynı zamanda ne yazık ki konuşmaktan geri durduğumuz, gözlerimizi kapadığımız ve karanlık tarafta kalmasını istediğimiz, travesti bireylerin yaşamından da kesitler sunmuş. Bunları heyecanlı bir kurgu yaratırken, gerçekliği bırakmayarak gerçekleştirmiş. Bu toprakların bakış açısını, cümlelerinde yaşatmış. Dilsizlerin kelimeleri olan bu heyecanlı polisiye romanını okumaktan büyük keyif aldım. Melih Günaydın’ın diğer kitaplarını da dört gözle bekliyor olacağım. 

Editör: Melike Kara

Latest posts by Feray Durmaz (see all)
Visited 5 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version