Yazar: 22:00 Belgesel, İnceleme, Müzik, Sanat, Sinema

Blue Belgeseli İncelemesi

Maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi?
Bir renk değildir, mavi huydur bende
Ve benim yetinmezliğimdir,
Ve herkesin yetinmezliğidir belki

Belgesel, Edip Cansever’in bu güzel dizeleriyle başlar. Röportajlar, eski kısa videolar, şarkılar, alıntılar ve fotoğraflar ile devam eder. Belgesele başlarken Blue Blues Band’in hayat hikayesini dinleyip öğrenmeyi ummanız normaldir ama bitirdiğiniz zaman şundan emin olursunuz ‘bu bir mücadele hikayesiydi.’

Belgesel daha sonrasında Blue Blues Band’in yapı taşları olacak Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı’nın kısa bir öncesi hikayeleri ile başlıyor. Akıcı röportajlar, iyi düşünülmüş rahat hissettiren arka plan ve tavırlarla çok samimi bir sohbet havasının içinde buluyorsunuz kendinizi. Sanki “ya değil mi ama, ne yıllardı!” diyecek olsanız röportajdaki kişi size cevap verecek gibi hissediyorsunuz. 

Yavuz Çetin için yapılan “Gitarıyla çok fazla yakındı, hayatın diğer tarafları eksik kaldı onun için,” yorumu ve Kerim Çaplı için yapılan “Düşünmesi garip geliyor, herkesin hayatında bir şeyler vardır ama o tamamen müziğe odaklanmıştı” yorumları size ekrandan çıkan ve kalbinize dokunan bir el gibi uzanıyor. İşte bu kadar yakın ve samimi hissediyorsunuz.

Belgeselin devamında Blue Blues Band’in bir araya gelmesi anlatılıyor ve hikayenin devamı bu grubun etrafında dolanıyor ancak sadece grupla da soyutlanmıyor. Blue Blues Band’i Batu Mutlugil, Teoman, Göksel, Didem Berkes, Sunay Özgür, Erkan Oğur, Ercan Saatçi, Hakan Özer ve Aylin Aslım gibi birçok isimden dinlerken aslında 90’lar Türkiyesi’ni de görüp anlıyorsunuz. “Uzun saçlar, metal takılar, blue Jean” işte rock o dönem bu demek ve bazen hiçbir şey yokken dövülmek için iyi de bir neden!

Belgesel kronolojik sıra ile akarken birçok güzel anıdan da söz ediliyor. Tarkan Mumlukule’nin Yavuz Çetin’in gitarının hikayesini anlattığı an ya da Sunay Özgür’ün “Hiç prova yapmayan grup diye abartılı bir söylenti vardı ama bir keresinde on beş dakika prova yapmıştık,” sözleriyle anlattığı prova anıları gibi… Güncel röportajların yanı sıra Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı’nın eski röportaj ve görüntülerine de yer veriliyor. Bu biraz sonunu bildiğiniz bir filmi izlemek gibi hissettiriyor.

Belgesel bu şekilde akarken kırılma noktalarına yaklaştıkça Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı’nın kişisel hikayelerine daha çok odaklanılıyor. Kerim Çaplı’nın maddi sıkıntıları, hayatı boyunca grup arkadaşlarının dahi bilmediği dört çocuğu oluşu, problemlerden kaçışı, ani yükselen öfkesine tanık olurken bir yandan da Yavuz Çetin’in albüm yapma ve var olma isteğini, daha sonrasında gelen hayal kırıklığı ve içten içe onu yiyen kötümser yaklaşımını tanıyoruz. 

Hiçbir zaman nedeni tam olarak bilinemeyecek olsa bile o gün oğlunu görmeye giderken arabayı bırakıp çıkıp neden Boğaz Köprüsü’nden atladığına dair bir sürü fikir olacak. Belgeselde bunu en güzel açıklayan kişi Teoman oluyor, daha belgeselin başında dediği “Yavuz cool bir herifti ama hiçbirimiz de o kadar cool değiliz, sevilmek istiyoruz,” sözleri ve sonda eklediği “Yavuz, o hayal kırıklığı olmasa da bunu yapabilecek biriydi, iyi değildi,” demesi bir aydınlanma hissi yaratıyor. İnsan böyle güçlü bir yetenekle doğunca belki de bunu anlatamamaktan ya da anlaşılamamasından korkuyor.

İzleyici bu noktadan sonra inanılmaz bir üzüntüyle belgesele odaklanmaya çalışırken yönetmen Sertan Ünver yaşlı gözlere bir gülümseme koymayı tercih etmiş olmalı ki Kerim Çaplı’nin kayıtları ile belgesel devam ediyor. Tüm bu iç acıtan gerçekliği izlerken o güzel temiz kayıtlarla mutlaka gülümsüyorsunuz. 

Bu incelemeye de Yavuz Çetin’in şu onun da tabiriyle “mutlaka hepimizden bir şeyler taşıyan” güzel sözleri ile veda edebiliriz.

Benden bir uyumsuz yaratmayı
Nasıl başardınız
Benden sizden biri yaratmayı
Nasıl başardınız.
“Yok olamazsın, müzikte öyle, yok olamaz.”

-> Ondan Bir Hissiz Yaratmayı Nasıl Başardık?

Latest posts by Buse Güzel (see all)
Visited 191 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version