Karanlığın ortasında, öylece duruyorum. Tutunacak bir dayanaktan mahrumum. Çünkü sandalyeyim ben. Ahşap bir sandalye. Sınırlarımı varlığım değil, biçilen değer belirliyor. Ve bittiğim yerde başlıyor kara delik. Varoluşum, yokluğu mecbur kılıyor. Ben büyüdükçe o küçülüyor.

Terk edilmiş ihtiyar bir baston, toz kokulu bir ölümle karşılıyorum onu; imajlar çağında. Fenomen oluyorum ardından; çentikli, aşınmış, kırık dökük, aşkın hatıralarıyla dolu lisanlar kazınmış bir tahta parçası.

Ve nome geliyor ardından, adımı soruyor, “Eşyanın keyfi olur mu hiç?” diyor. Oluyor, atomlara indirgendiğinde yalnızlık. Bir uçtan sızlanan zerreyi diğer uçtan sezince diğeri…

Yok oluşun karanlık hiçliğinde yüzüyor zerreler. O zerrelerde varlık nefes alıyor. Çırpınıyor varoluş, ahşap bir sandalye olarak görünüyorum sana. Çürüyünce ihtimaller, yokluğun hep kara delik…

Latest posts by Haluk Çevik (see all)
Visited 4 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version