Yazar: 11:12 Adalet Ağaoğlu Dosyası, İnceleme, Roman

Bir Düğün Gecesi Üzerinden Dönem Okuması– Adalet Ağaoğlu

İntihar etmeyeceksek içelim bari” cümlesiyle başlayan Bir Düğün Gecesi, 12 Mart Türkiye’sini karakterlerle hem gerçekçi hem de alaycı dille işleyen bir kitaptır. Dar Zamanlar Üçlemesi’nin ikinci kitabıdır. Tezel ve Ömer karakterleri arasında gidip gelen, sadece ‘bir düğün gecesi’ni işleyen, dar açıdan ancak çok derin gözlemin ve ince bir anlatımın kitabıdır. Bu yönüyle dil ve anlatım tekniği açısından da önemli bir eserdir.

Adalet Ağaoğlu karakterin bilincine sızıp baştanbaşa bağımsız iç konuşma tekniğini kullanmıştır. Bu daha çok bireyci ve modernist, postmodernist yazarlarda görülen iç konuşma, yazarımızda farklı bir yöntemle verilmiştir. Her bir karakter; okura, iç konuşma ile dönemi duyguları ustaca aktarır. Kitapta bir kişinin değil birden çok kişinin anlatımı egemendir, böylelikle her karakterin duygularını okuyabiliyoruz. Ancak kitap bir tiyatro metnini andırır; betimlemeler ve iç konuşmalarda diyaloglar vardır. Bu diyaloglar, orada olmayan kişilerle de yapılır düğündekilerle de yapılır. Ömer karakteri başattır, hatta düğünde olan olmayan pek çok kişiyi tanıtır, o bize salonu bilincinden geçirerek anlatır.

Kitapta iki aileyle hepimizin tanık olduğu bir düğün geleneğinin içinde buluruz kendimizi. 12 Mart Türkiye’sinde siyasi güçler toplumu hatta kardeşleri bile yavaş yavaş bölmüştür. Kitapta iki önemli aile vardır: İlhan Dereli, avukat müteahhit ve zengin; Hayrettin Özkan, tümgeneral ve nüfuzlu. Özkan ve Dereli ailelerinin evlatlarının evliliği kapitalizm ile askeri otoritenin güçlerini birleştirmesidir aslında. Hatta davetiyeleri bile bunu açıkça dile getirir. Eser kurmaca ancak gücünü dönemin gerçeklerinden almıştır. Tezel, Ömer, Tuncer hepsi bizim gerçeğimizdir; aile ilişkileri, darbelerle güçlenen kapitalizm, haklı değil güçlü olanların yükselişini okuruz. Kadınların yaşından küçük gözükme yarışı, erkeklerin güce tapışları, aydınların yanlışları ve kendini sorgulayışları, gençlerin solculuk yolculuklarında sona gelemeyişleri, asker ve kapitalizm birleşimi… İşte bunlar kitabı kurgudan çok gerçeğe yaklaştırır, gerçeğin ta kendisine:  

Dereli ve Özkan Aileleri  

  Kalkınan memleketimizin milli temeline yeni bir harç olmak üzere kızımız Ayşen’le oğlumuz Ercan‘ın  -yoksa Ertan mıydı?-  Anadolu Kulübü’nde yapılacak olan nikâh ve düğün töreninde sizleri aramızda görmekten mutluluk duyarlar.

         Babası                                                                                                             Babası

   İlhan Dereli                                                                                                      Tümgeneral

                                                                                                                         Hayrettin Özkan[1]

Düğün mekânı ise 1927’de Atatürk’ün emriyle açılan Anadolu Kulübü’dür.  Yazar daha ilk baştan mekân ve iki aile üzerinden sosyal ve siyasi değişimin örüntüsünü oluşturur.

1968 Kuşağı’nın devrimciliği, üniversite gençliğinin daha özgür bir ortam için mücadelesi ve daha birçok şey kitabın oluşum sebebi. Ölmeye Yatmak romanında Aysel, Atatürk Türkiye’sinin idealist kadın tipi olarak işlenmiş ancak idealizmin çıkmazları da ana merkeze alınmıştır. Bir Düğün Gecesi’nde Tezel,  ikinci cumhuriyet neslidir, çıkmazları derin derin yaşayan tiptir. Burada Aysel akıllarından geçen olaylara etkisiyle anılan bir karakterken kız kardeşi Tezel romanı başlatan devrim, solculuk, asker-siyaset, aile ilişkileri ve kapitalizm gibi birçok meseleyi kurcalamamızı sağlayan karakterdir. Tezel; Oğuz Atay’ın ‘tutunamayanı’dır, hayattan cevabını alamadığı sorular karşısında humora başvurur; romanda anlatılan evlilikleri ve solculuğunun beğenilmemesi yönleriyle aykırı bir tiptir. Aslında o akrabalıkta, ailede yapmacıklıkları çok iyi gören ama düzeltmeyen sonra boş veren nihilist Tezel’dir. Yazar, belki de bu yüzden askeri ve varolamamış kadınları Tezel’in gözünden verir. Kitapta önemli bir metafor da ‘içki’dir. Yazar, gerçekleri daha da keskinleştirmek için içkiyi Tezel’le bütünleştirmiştir. Tezel sarhoş olur, kurallar da yok olur. Böylelikle dili sivrileşir ama alayla en gerçekçi gözlemleri de o yapar. Tezel, solun mücadelesinin kaybedildiğini asker üzerinden şöyle anlatır: “…payımıza düşen en küçük birer daireyi Küçükesat’taki külüstür apartmanın iki dairesini işte, Aysel’le ben –eee mirasa karşıyız ya- yeni anayasa özgürlüğünden başı dönmüş olarak subaylara yüzme havuzu, kıyı konutu falan yapılsın diye şanlı ordumuza bağışlamıştık, çoktan!” Aydının ve solun hayal kırıklığı bu cümleyle özetlenmiş. Aynı zamanda erkek egemen toplumda miras paylaşımı da. Tezel karakteri; okura kadınları, sonradan görmeleri, samimiyetsizliği birleştirerek anlatır.

Tezel’in ve Aysel’in erkek kardeşi İlhan’la aralarında, hayat tarzı ve siyasi anlayış farklılıkları, aynı zamanda gerilimleri de var. İlhan bir taşra avukatı, kısa yoldan köşeyi dönen paraya dayanan itibarı olan paragöz, kız kardeşlerinin solculuğunu sindiremeyen abidir. Gerçi bu “sindirememek” karşılıklıdır.

Romanın aklıselim karakteri üniversite hocası Aysel’in kocası Ömer’dir. Tutunamayan Tezel’i tutmaya dizginlemeye çalışır. Ancak Ömer tutunmaya zorunludur kitap boyu, çünkü o gençlerin sevdiği Ömer Hoca’dır. Genç kız Ayşen için Ömer çok kıymetlidir çünkü ona hayran hatta âşıktır diyebiliriz. Ayşen’in üniversite yıllarında solcu olmasında Ömer Hoca’sının payı büyüktür. Ancak Ayşen İlhan Dereli’nin kızıdır, ona solculuk hiç yakışmayacaktır ve yaptığı evlilikle de solcu olamamanın sıkıntısını çok derin yaşamıştır. Ayşen çok savrulmuştur, şu cümlelerinde “düşünce yalnızlığı”nı anlarız: “Bu kentte Ayşen diye bir kızın onca kimsesi arasında bunca kimsesiz olduğunu kim bilebilir.[2]

Ömer Hoca, Ayşen ve diğer öğrencileri için yol göstericidir ama Ayşen yol göstericilik ve hayranlık arasında gidip gelmiştir. Ömer o dönemin birçok aydını gibi cezaevine girer. Yazar bu kısmı Ömer’in anılarından bir cümleyle, yönetimin ve askerin aydına bakış açısını şu şekilde ifade eder: “Bu aydın takımıyla başımız dertte kumandanım[3] Artık aydın içe çekilmiş ideolojisini ve çevresini sorgulamaktadır. Yazar, Ömer üzerinden aydının ümitsizliğini işlemiştir. Ancak bu ümitsizlik içinde Tuncer, Yıldız, Ayşen gibi birçok öğrencisine ışık olmuştur. Dersleri boykota giden öğrencilerine verdiği öğütler, solun hatalarını gösterdiği için kıymetlidir. “Yarın bu düzen değişince ülkenin yeni ekonomistlere, mühendislere, mimarlara, yargıçlara gereksinimi olacak. Ama siz bu alanları size karşı olanların eline bırakacaksınız, gerçekçi bir tutum değil bu.”Ancak Tuncer bu cümlelere “Bizi geriletmek için bahane değil mi bunlar?” diyecektir.

Yazar öğrenciler üzerinden -çünkü onlar çok farklı kültürlerin çocuklarıdır- Ömer’in haddizatında tüm aydınların halkçılığını, solculuğunu, halka inememesini Tuncer’in dilinden dinleriz: “siz de o dar sokaklardan, dik yokuşlardan, lağımlarını dışarı akıtan çatı altlarından uzaksınız[4]

Adalet Ağaoğlu, sloganlaşan, içi boşalan özgürlük vaadlerinden toplumun yorulduğunun farkındadır. Gençler değişim için direnmişler, Ömer Hoca’larıyla direnişe destek vermişlerdir. Ancak darbeler, idamlar, kapitalizmin daha da güçlenmesi onları da kırmış zamanla apolitik olmuşlar veya onlar da kapitalizm çarkında öğütülmüşlerdir.

Kitapta polis, asker, üniversite çevresi, aile ve işçi sınıfı unsurları dönemle bağlantılı değişimleriyle işlenmiştir. Polis ve asker politize olma yönüyle vardır. “Biz, aramıza en çok polis sızmış bir kuşağız ya hocam, …” cümlesi polis-devlet ilişkisini göstermektedir. Polis karakteri, Tuncer’in yakından tanıdığı Ahmet’tir ama eylemlerde Ahmet hem onlardandır hem de değildir. Hatta polis Ahmet’in hayata yoz bakış açısı Tuncer ile diyaloğunda biraz ortaya çıkar. “onunla tek tartıştığımız konu üniversite. Biz girdik ne oldu? Bunu duyunca Ali Usta, Hayatta piştiği gibi kitapta da pişmeli insan, demişti.” Yazar, asker ve darbe eleştirisini Albay Ertürk üzerinden de yapar. Öyle ki yazar eleştirileri nedeniyle belli kesimlerce yok sayılmış ve eleştirilmiştir. Düğünde Harp Okulu Marşı’nı ya da Kore Gazileri Marşı’nı çalmalarını istemeleri ve marşlarla dans eden insanlar…

İşçi sınıfı kitapta başat bir karakter değil. Ama Ali Usta karakteriyle emeği, dik duruşu alkışlar. Bunun En belirgin kanıtı  -Ali usta; İlhan Dereli’nin bir çalışanı, tesisatçısıdır- düğüne davetli olduğu halde gitmemiştir. Mücadelesine ihanet etmeyen Ali Usta tüm karakterlere “İşini iş gibi yaparsan köpekliğe yer kalmaz” cümlesiyle emeğin gücünü anlatmıştır ve genç takıma solun emekçi yönünü göstermiştir.

Kadın, yazarımızda aydınlanmamanın ve aydınlanamamanın temsilcisi olmuş. Tezel Ve Aysel karakterlerinin karşısında Müjgan, Gönül, Eytın Hanım, Fitnat Hanım… vardır. Bu kadınlar süslenmişler ancak düşünmemişler, olamamışlardır. Taktıkları küpeler, eş ve akraba ilişkileri her şeyleriyle olmamışlığı ve samimiyetsizliği temsil etmişlerdir.

Yazar, “Göç Temizliği” anı kitabında kendi için şöyle der: “Kürt değilim, Ermeni değilim, Müslüman değilim, puta da tapmam… benim sırtımı kimse okşasın diye kimsenin sırtını okşamadım… Sağa sırtım dönük…” der. Bir Düğün Gecesi sola, aydına içeriden birinin yaptığı eleştiridir. Türkiye gençliğinin apolitik olmasının nedenlerini göstermiştir. Adalet Ağaoğlu, karakterler üzerinden döneme siyasi ve sosyal açıdan bir bakış sunarken geçen zaman içinde ve günümüz Türkiye’sinde yaşananlara tekrar eleştirel bir gözle bakmamızı sağlıyor. Bu toprakların ikilemlerini yıllarca süreceğini de şöyle ifade etmiş:

 ”Bocalıyoruz,kul olmak ve köle olmak arasında[5]

Editör: Melike Kara


[1] Adalet Ağaoğlu, Bir Düğün Gecesi,  Everest Yayınları, İstanbul, 2021, s. 8.

[2] Adalet Ağaoğlu, a. g. e,  s. 300.

[3] Adalet Ağaoğlu, a. g. e,  s. 363.

[4] Adalet Ağaoğlu, a. g. e,  s. 183.

[5] Adalet Ağaoğlu, Göç Temizliği, Everest Yayınları, İstanbul, 2014, s. 86.

Editör: Melike Kara

Latest posts by Ebru Çelik (see all)
Visited 125 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version