Yok. Öyle deme. Alınır dulyengem. Şimdi biraz da yaşlandı ya iyiden iyiye alıngan oldu. Sen de öyle dersen alınır. Zaten kırıldı mı, üzüldü mü demez. Neredeyse dilsiz düştü dulyengem. Bazen seslenir sadece. Gülseren! Koşar giderim yanına, kağıtla kalemi tutuşturur elime. 

Yaz

İki bardak un. Dört yumurta. Üç yeter. Üç. 

Okuması yazması yok ama iyi görür dulyengem. Evde kimse olmadığında odama gelir. Oturur yanıma . Ben ders çalışırken bakar. Kağıda. Kaleme. Kitaba. Uzun uzun da bana. Kim bilir, ne düşünür okuma yazma bilmez dulyengem ama gözlerinde haşhaş emen dayıların gözlerindeki kırmızılı koyuluk belirir. Hep ağlamaklı. 

Ben altı yaşındayken çok soğuk bir gece yarısı geldi bizim eve dulyengem. Annem hepimizi bir odaya kapatıp onu bi odada yatırdı o gece. Sonra, öyle bir kar yağdı ki sabah, evin kapısını yarıladı. Köylük yer. Yol yok, iz yok. Nere gitsin dulyengem.

   Annem bir sabah kahvaltı hazırlayıp, seslendi, dulyengen uyandı mı ? 

Ne abim, ne beybabam, ne babam hiç kimse yadırgamadan seslendi. Annem deyiverince, herkes dillendi.Abim. Beybabam. Babam. Öyle sık seslendiler ki kelime manada kayba düştü, yitti.

Uyandı dulyengem. Bizim evde. Sessiz, susuz bir köşede. Elleri iki bacağının üzerinde, bütün parmak uçları karşılıklı. Sanki bir avuç dünya tutar gibi ellerinde.

Gülseren,
İki çay kaşığı sirke. Üzüm sirkesi. 

Yaz. 

Bir bağ arapotunu az ateşte alazla.

Sürekli yemek tarifleri yazdıran dulyengem, televizyon karşısında olmadığı vakitler ya uyur ya da yemek yapardı. Kocaman patatesi ortadan ikiye böler azıcık salça ve bol suda haşlardı. Öyle duru öyle kötü yemek yapardı ki. Onun yemeği ortaya geldiğinde kaşıklar sofrada kalır, herkes ekmeğe dayanırdı. 

Belki de evde kalmanın hakkını öderdi kafasında, bilmem. Ancak babam bir akşam elini sofraya taştan bir yumruk gibi indirene dek sürekli bizim evde yemekler yapıp durdu dulyengem. Kötü yemekler. Babamın isyanı ortaya düşüp o sessizliği bozunca da el çekti her şeyden. Gitmedi ama  bir daha da ne elini sürdü bir şeye ne de babamla aynı sofraya oturdu. Mutfağın eşiğinden hiç geçmedi de evde kalışına diyet bildiği yemek yerine temizliği koydu. 

Annemin eski eteğinden kırk parçaya bölüp temizlik bezine devşirdiği paçavra kumaşlarla her yeri sildi durdu. Köşeleri. Günde en az beş kere helayı. Bir tek mutfağa girmedi ve herkesin gözünün önünde neredeyse ekmek ve sudan başka hiçbir şey yemedi. Heybetli dulyengem babamın yumruğundan mı, içine düşen sıkıntıdan mı bilinmez bir avuç bir kadına dönüştü. 

Keşke okuma bilsen dulyenge, böylece haritaya bakar, geldiğin yeri bulurdun. Belki annem beni sana getirir, sen de belki kendi evinde konuşurdun. Kendi mutfağında pişirirdin arapotunu. Duru bir suda, yana kavrula alazlanmış.

Sorma.

Şimdi sen de öyle sorarsan birdenbire alınır dulyengem. Zaten iyiden iyiye sustu. Kızdı mı küstü mü söylemez.  Sorma, sorsanda cevap vermez ama buruklaşır bakışları. Gözlerinde, haşhaş emen dayıların gözlerindeki kırmızılı koyuluk belirir hemen. 

Dulyengem, hep ağlamaklı. 

Latest posts by Hakan Kökçü (see all)
Visited 12 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version