Amerikalı yazar Richard Yates’in kaleme aldığı Huzuru Bozmak, “Amerikan Rüyası”nı kısmen hayata geçirmiş orta sınıf bir ailenin özelinde, orta sınıf bir birey olan John Wilder’ın tepetaklak gelen hayatını su yüzüne çıkarırken, bu rüya içinde çıkılan arayışların kayboluşlara nasıl dönüştüğünü anlatıyor.
Bütçeyi çok zorlamayan bir krediyle alınıp maksimum iki çocuklu bir çekirdek aileyi içinde barındırmaya yeten bir ev, ortanın az üstü lükste bir araba, güzel bir eş, sevimli ve derslerinde başarılı, en az bir spor dalıyla ilgilenen, mümkünse bir de sanatla uğraşan çocuklar, iş çıkışı mesai arkadaşlarıyla atılan iki tek viskiden sonra mutlu, huzurlu yuvaya dönüş, klasik bir orta sınıf Amerikan ailesini tanımlamaya yeterlidir bence. Bir de yazın Avrupa ya da sahil şehirlerine yapılacak tatili de eklersek, eksik kalan parça olmaz diye tahmin ediyorum. Bu nitelemeyi, meşhur “Amerikan Rüyası”nın kısmi bir parçası olarak da değerlendirmek mümkün. Amerikalılar, kendi rüyaları için daha fazlasını istese de, elimizdekiler de Amerikan toplumu için gayet makuldür. Fakat “Amerikan Rüyası” düşüncesini 1931 yılında ilk ortaya atan James Truslow Adams’ın söylediklerinin aksine, işin içine para girince, şeytanın dürttüğü insan, doğası gereği hakkıyla refah içinde yaşama düşüncesini rafa kaldırdı ve voleyi kısa yoldan vurmanın peşine düştü.
Kökleri, Bağımsızlık Bildirgesi’ndeki “özgürlük, yaşam ve mutluluk” kavramlarına kadar uzanan “Amerikan Rüyası”nın tadına varanlar için hiçbir anlam ifade etmemeye başladı. Böylece sadece maddiyata dayalı bir toplum oluştu. Kimse düzeninin bozulmasını istemiyordu. Ancak patronlar daha fazlasının peşindeydi. Böylece mavili beyazlı işçiler çok daha fazla çalışmaya, çok daha fazla kazanmaya ve kazandırmaya başladı. Para kesmedi, hazzı başka şeylerde aramaya başladı. İşte o zaman da toplumun ilk ve en küçük yapı taşı aile düzeni sarsılmaya başladı. Ailenin sarsılmasıyla toplum zangırdadı. Böylece normlar ortadan kalktı ve kaosun içinde bir düzen ortaya çıktı. 1926 yılında New York’ta doğan Amerikalı yazar Richard Yates’in, Yapı Kredi Yayınları’ndan Aslı Konaç çevirisiyle yayımlanan Huzuru Bozmak, tam da bu bahsettiğim “Amerikan Rüyası”nı kısmen hayata geçirmiş orta sınıf bir ailenin özelinde, orta sınıf bir birey olan John Wilder’ın tepetaklak gelen hayatını su yüzüne çıkarırken, bu rüya içinde çıkılan arayışların kayboluşlara nasıl dönüştüğünü anlatıyor.
Otomotiv ve içki alanında, sektörün en önemli dergilerinden biri olan The American Scientist’te reklam satın alma departmanında çalışan John Wilder, işi gereği alkolle epey içli dışlı ama ailesine karşı sorumluluklarını ihmal etmeyen kırklı yaşlarının arifesinde bir adamdır. İş seyahatine çıktığı zamanlarda, öğle yemeklerinde, mesai bitiminde birkaç kadeh yuvarlayıp devamını evde getirir. Karısı Janice, kitap kurdu bir polistir ve Tommy isimli onlu yaşlarında bir oğulları vardır. Ailece görüştükleri tek tük dostlarıyla politika üzerine sohbet ederler. Sonra mevzu hava cıvaya döner. Herkes sabah işinin başında olmak üzere evine gider.
Wilder’ın bu standart yaşamı dolu dizgin giderken bir haftalığına yine iş seyahati için Chicago’ya gider. Burada dozu fazla kaçırır. Neredeyse bir haftayı uykusuz, bol bol içerek geçirir. Dönmesine bir gün kala yorgunluk ve aşırı alkol nedeniyle kafasında gelgitler oluşmaya başlar. Bir otelin barında aşırı sarhoş bir halde, en yakın arkadaşı Borg’u arar ve gelip kendisini almasını rica eder. Borg, Wilder’ı almaya gittiğinde adamımız perişan vaziyettedir. Hemen New York Belediye Hastanesi’ndeki akıl hastalarının, alkolik ve madde bağımlılarının tedavi gördüğü Bellevue bölümüne yatırılır. Burada bir hafta kalan Wilder, çıktığında kendinden habersiz bir alkolik olduğunu kabul etmiştir artık. Bir psikiyatristle terapilere başlar. Doktoru onu Adsız Alkolikler’e yönlendirir. John Wilder, her ne kadar toplantıları kaçırmamaya dikkat etse de alkol isteği içini kemirmektedir.
Zamanla hafif içkiler içerek sahalara geri döner. Sonrasında viski gelir. Ve epey uzun bir süre de hayatından çıkmaz. Wilder bir süre sonra tekrar kendini toparlayıp çalıştığı dergiye olağanüstü paralar kazandırır. Ve artık patronu için “vazgeçilmez” olmuştur. Onun bu statüsü kendi oyun alanını yaratır. Wilder tekrar ve çok daha fazla içmeye başlar. Yirmi iki yaşındaki, baba parasıyla lüks bir yaşam süren sevgilisi Pamela’ya iyiden iyiye tutulur. Artık neredeyse onunla birlikte yaşamaya başlayan Wilder, hem kendisinin hem de Pamela’nın parasıyla yedi yaşından beri tutkunu olduğu sinemayla ilgili bir şeyler yapmak için Hollywood’un yolunu tutar. Bu bir başlangıç gibi görünse de Wilder’ın köprüye çoktan çıktığının bir emaresi olarak onu tamamen alaşağı edecek şekilde kendine döndürür.
Richard Yates Huzuru Bozmak’ta, Amerikan orta sınıfının fotoğrafını “manuel” yöntemle çekerken, temelleri oynaması imkânsız gibi görünen bir toplumun en ufak sarsıntıda nasıl yerle bir olduğunu zekice bir anlatımla dile getiriyor. “Amerikan Rüyası”nı, hayli uzun tuttuğu Wilder’ın tımarhane günlerinde ince ince dokurken, adamımızın “vazgeçilmezliğe” geçişi, ardından bulduğu genç sevgilisiyle haz dolu yaşamı ve son olarak Holywood çılgınlığıyla dokuduğu ince kurguyu bir bütüne yayarak kitabını sonlandırıyor. Huzuru Bozmak, her şeyin sistematik olduğu bir dünyada, aksayan bir dişlinin hem makineye hem de sistemin kendisine verdiği zararın ve dişlinin yerine başka “dişli”lerin ne kadar rahat biçimde geçebileceğinin soğukkanlı bir ifadesi.
Editör: Melike Kara
- “Aman Tadımız Kaçmasın” - 28 Aralık 2024
- Hatırlarken Unutmak ya da Unuturken Hatırlamak - 16 Aralık 2024
- Kemal Tahir Yazınının Mihenk Taşları: “Mayk Hammer Mike Hammer’a Karşı” - 9 Aralık 2024