“Yaşanacak Bir Yer Olsun” da, yeter…
Asil Çam, Yaşanacak Bir Yer Olsun‘da, yaşamaya devam etme inadıyla insan varoluşunun çatışmasını karşı karşıya getirerek kıyasıya bir kapışma içine sokuyor. Hafiften otobiyografik öğelerin de eklenmiş olabileceği kitap, Sisifos’a taş çıkartan bir güdüyle bir yandan devam etmenin, hem yolda olmanın hem yola bakmanın zorluğunu hem de sadece sözcük anlamının kifayetsiz kaldığı bir durumun içinde debelenen insanın sonsuz çıkmazlarını en çıplak haliyle dile getiriyor.
İnsanın hayatla olan derdi ya da hayat gailesi sadece onu yaşamakla, yaşamaya çalışmakla bitmiyor. Dizüstüne çöktürecek bir heybeyle her gün daha da düşen omuzları, bireysel ve çevresel hafızanın biriktirdikleriyle dolu. Her adım atışında, her nefes alışında, bir işe kalkıştığında, ayağa ıkınarak kalkması bu yüzden. Geçmiş, asla ve asla peşimizi bırakmıyor. Üstelik geleceğimizin belleğine ektiği tohumlarla “bugün” de kendini hissettiriyor. Değil hayal kurmaya, plan yapmaya kalkıştığımızda dahi arkamızdan dürtüklüyor. Kaçsak da, şu ân olduğumun her ne varsa üzerine kilidin alasını vursak da, bin tane vesait değiştirip binlerce kilometre uzağa gitsek de o, bizimle gelmeye devam ediyor. Yaşamımız içinde yaptığı metastazla her an karşımıza dikiliveriyor. Ket vuruyor, bent çekiyor. Kıpırdamamıza izin vermiyor. Verse de hafif zıpladık mı, aşk ettiği bir tokatla “Yerini bil!” diye bizi uyarıyor. Ama işin diğer yanında da “insanlık” boyutu var. Öleceğini bilen tek canlı olmasına rağmen sahip olduğu “yaşama uğraşı”nı geçtim, karnını doyurmak için bile plan yapmak zorunda olan tek canlı insan. Türlü yollara giriyor, düşüyor, kalkıyor, maskeler takıyor, kendisiyle aynı havayı solumaktan bile utandığı başka bir türdeşiyle içli dışlı olmak durumunda kalıyor. Fakat yine de yaşamaya devam ediyor. Çünkü ölümün ne olduğunu bilmediği için midesini her defasında ağzına getiren korkudan kaçmak için yaşamaya devam ediyor. Tutunacak bir dalı, yaslanacağı başka bir sırt, başka sağlam bir duvar olsun istiyor. Ya da Asil Çam’ın İthaki Yayınları’ndan çıkan son kitabının ismi gibi Yaşanacak Bir Yer Olsun istiyor. Bir kitap ismine dönüşen bu tamlama aynı zamanda insanın tüm yaşamını içinde barındırıyor.
1989 yılında Eskişehir’de doğan, Mühendislik Fakültesi mezunu, öyküleri Varlık, Post Öykü, Kafkaokur gibi dergilerde yayımlanan ve 2022’de çıkan ilk kitabı Ölümlünün Yaşam Fragmanları kitabıyla 69. Sait Faik Hikâye Armağanı’nda kısa listeye kalan Asil Çam, bu defa direksiyonu romana kırıyor. Üniversiteden yeni mezun olmuş genç bir müstakbel mühendisin, onu hiç yalnız bırakmayan paramparça geçmişiyle büyüdükçe daha yüz yüze gelmesini, her yüz yüze gelişinde karşı tarafın daha da belirginleşen çizgilerinde kaybolup gidişini, bir yerden sonra “yüz taraması” eşleşince de gerçek anlamda artık kendi yoluna gidişini anlatan Yaşanacak Bir Yer Olsun, sağlam dili, olay örgüsü ve gerçekten kaçmayan cüretkârlığıyla dikkat çeken bir roman.
Kitabın isimsiz kahramanı, bir üniversitenin Mühendislik Fakültesi’nden yeni mezun olmuş. Yirmili yaşlarının ortasında. O da düzenin ve kendi düzeninin devam etmesi için diplomayı alır almaz iş aramaya koyuluyor. Ama sadece “iş” olsun diye. Aklı başka yerde. Okuyor, yazıyor, tiyatroyla ilgileniyor. Bu mevzularla ilgili bir şeyler yapmak niyetindeyse de işleyen bir çark var ve yaşamak için o çarka dahil olmak gerek.
Ailesiyle beraber seneler evvel dandik bir kamyonetle geldiği İstanbul’a bir kez daha yolu düşüyor. Tıfıl yaşlarında, ailenin en büyük çocuğu olarak, babasının kamyonetindeki malları taşıyarak atılıyor hayata. Zihninden asla silinmeyecek yağmurlu bir gecede, bir köprü altında. O kamyonetin kasasını çevreleyen muşambalar içinde başlayan hayat koşturması, babası durumları düzeltince etrafında hayat yorgunlukları yataktan kalkar kalkmaz başlayan insanların olduğu, pencereden baktığında bacaları tüten fabrikaları gördüğü bir evde devam edecek. Üniversiteye hazırlanan aklı beş karış havada bir kardeşi, bir de sevdiceği Üzüm’ü var. Babası Bülent memleketi Eskişehir’in eski bitirimlerinden. Ama öyle kofti takımından değil. Ailevi mevzular yüzünden haybeye içeri düşmüş, lafı sözü dinlenen, harbi ağır abilerinden. Bir de amcası Fehmi var. Düzenbazın teki. Zamanında bir ton iş yapıp hepsini hovarda bir döngünün içinde batırmış, parası suyu çekmiş, yarım paket sigaranın lafını yapıp ortaya atıldı mı otlanmakta beis görmeyen bir üç kâğıtçı. Devamlı bir yerlerden alacaklı. Sürekli bir yerden gelecek parayı bekliyor. O hiç gelmeyecek para gelince işler tıkırına girecek. Bülent’in kardeşine sahip çıksın diye memlekete gönderdiği oğluna eskiden kopardığı fırtınalardan bahsedip duruyor yanında onun lafını her daim onaylayan yalakalarıyla. Üç beş bir yerlerden bir şey gelirse akşamına kulübe damlayıp bütün parayı rakıya gömüyor.
Tüm kafalama çabalarına çalışmasına karşın, kahramanımız umursamıyor Fehmi’yi. Onun aklında babasıyla birlikte bir iş kurmak var. Babasının da en çok özlemini çektiği şey bu. İdareten çeşitli işlere giriyor adamımız. Hatta iş bile kurup patron oluyor. İş güvenliği uzmanı oluyor, kırtasiyecilik yapıyor, çoluk çocuğa doğum günü hediyeleri satan arkadaşının dükkânında çalışıyor. Arada sırada uğradığı Fehmi’den az da olsa gelecek paraya bel bağlamaktan kendini alamıyor, ömrünü beraber geçirmek istediği Üzüm’le ilgili hayallerde kayboluyor. Geceleri sabaha karışıyor. Sigaraları birbirine eklemliyor, voltaya çıkan mahpuslar gibi üzerinde bulunduğu, milim sapmayan düzlemi adımlaya adımlaya yarım yamalak uykusuna dalıyor. Arada bir şeyler karalıyor. Karaladıkları şeyler dergilerde yayımlanmaya başlıyor. Üstüne üstlük, “emek karşılığı” olarak para da alıyor. Ve gün, saat değil, “ân” geliyor. Kendiyle baş başa kalıyor. Anlatıyor, cevaplıyor, anlatıyor cevaplıyor derken etrafındaki kabuğu kırıyor ve o “ân”dan itibaren tüm yaşamını sarmış düğüm çözülüveriyor. Urganından kurtulan kahramanımız için her şey yeniden başlıyor…
Asil Çam, Yaşanacak Bir Yer Olsun‘da, yaşamaya devam etme inadıyla insan varoluşunun çatışmasını karşı karşıya getirerek kıyasıya bir kapışma içine sokuyor. Hafiften otobiyografik öğelerin de eklenmiş olabileceği kitap, Sisifos’a taş çıkartan bir güdüyle bir yandan devam etmenin, hem yolda olmanın hem yola bakmanın zorluğunu hem de sadece sözcük anlamının kifayetsiz kaldığı bir durumun içinde debelenen insanın sonsuz çıkmazlarını en çıplak haliyle dile getiriyor.
Editör: Burak Akbaş
- Yaşanacak Bir Yer Olsun - 18 Mart 2025
- Travmalardan Özgürleşmek - 11 Mart 2025
- Kuş Bakışı - 8 Mart 2025