Yeşilçam vurgusu yapılan bölümler hiç keyif vermiyor. Neticede bir dönem sıkıntılarla boğuşmuş, tüm mantıksızlığı izleyici ile arasındaki samimiyet unsurunu kullanarak örten bir dönem Yeşilçam.
Emeğe saygı istinat duvarını yıkmak istiyorum. Çektiğimiz acılar, verilen emekten daha derin ve bin kat daha fazla. Basit bir komedi değil gördüğüm; sokak ortasında öldürülen, cinsel seçimleri yüzünden canına kastedilen, yaşadığı baskıdan dolayı canından vazgeçen, ezilen, sömürülen, haklarını almak için suratına tokat atılan, tacize uğrayıp susmak zorunda kalan, korkutulan, sözde entelektüel çevrelerce cinsiyet söylemleri arasında kalan bir topluluktan, seksist söylemlerle, argonun bel altının ayyuka çıktığı komediyi yapanlara birkaç laf etmek istiyorum. Daha geçenlerde metrobüste ağzından küfür ve kadının cinsel organı eksik olmayan bir adama yeter dediğim için dayak yeme, hatta öldürülme korkusu yaşadığım bu devirde komedi niyetine, Yeşilçam’a saygı niyetine gördüğüm sözde komediyi ısrarla konuşmak istiyorum. Sinema sektöründe azımsanmayacak kadar çok seksist söylem hep vardı ki -zamanında Küçük Emrah filmleri ile aklımıza kazınmış kırmızı topuklu ayakkabı imgesi- hâlâ var. Erşan Kuneri ne bu can sıkıcı durumun başı ne de sonu olacak. “Aman ne var canım sokaktaki genç de öyle konuşuyor,” söylemi geçiyorsa aklınızdan zaten bu yazıyı okumamalısınız.
Durum ne yazık ki basit bir küfürden, sözde komik benzetmelerden, günlük dilden çok daha fazlası. Özellikle son dönemde ülkemizde yaşananlar hiç de kolay değil. Hiç kimse özellikle kadınlar üzerindeki baskıyı küçük göremez ve dahası unutamaz. Erşan Kuneri çok konuşuldu, konuşulmaya da devam ediyor. Elbette bir noktada son bulacak bu polemik, çünkü bu ülkede neler konuşuldu neler kısacık sürede unutuldu. Hatta unutulamayacak kareler bazı program jeneriklerine malzeme oldu. Çoğu insanın unutmamaya yemin ettiği, kalplerimiz kurusun söylemlerinin sakız olduğu ne olaylar hafızada toza bulandı ve unutulup gitti. Tüm bu unutulanların yanında Erşan Kuneri yalnızca küçük bir ayrıntı.
Cem Yılmaz markalaşmış bir isim, evet bu reddedilemez. Popüler kültüre hizmet eden birçok isimden daha iyi işler yapmış olduğu da reddedilemez. Recep İvedik kıvamına geldi demek ciddi bir haksızlık. Pek Yakında gibi oldukça keyifli bir işe imzasını atan bir isme bunu söylemek de haksızlık olur. Komedinin bir direnme kültürü olduğunu düşünüyorum. Bu direnme kültürünün içinde Aziz Nesin de var Erkan Yücel de hatta Levent Kırca da. Gerisini sayamadığım bu mizah ve direnme kültürünün köşelerine bu isimleri koyup hemen karşısına Hasan Can Kaya, Şahan Gökbakar, Ata Demirer, Cem Yılmaz koymak bence çok sorunlu bir bakış açısı. “Mizah nedir, nasıl yapılır? Gülmek nedir, ne öğretir?” gibi birçok okumanın da çok kıymetli ve gerekli olduğunu söyleyerek çok ses getiren Erşan Kuneri’nin komedisinin içi boş, bayat ve irrite edici olduğu görmezden gelinemez. Birçok anlamda başarılı kurulmuş sahnelerin, estetik açıdan gayet iyi olması yapılan işin kötü olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Cem Yılmaz’ın her seferinde ısrarla vurguladığı Yeşilçam sevdası, insanlarla arasında derin bir bağ kurmasının da sebebi sanırım. Yeşilçam’ın hikâye anlatma konusundaki sorunları da bir başka metin sebebi elbette. Erşan Kuneri sekiz bölümden oluşan, her biri 45 dakika süren dizi içinde filmlerden oluşuyor. Oyuncu kadrosu, teknik ekibi, prodüksiyonu oldukça büyük. Filmlerdeki sahneler hem oldukça nostaljik hem de kendi içinde başarılı vurgulamalara sahip.
Ezgi Mola, Merve Dizdar, Nilperki Şahinkaya, Zafer Algöz, Bülent Şakrak, Uraz Kaygılaroğlu, Çağlar Çorumlu ve Can Yılmaz önlerine konulan senaryoyu çok doğru şekilde ve yönetmen talebine göre parlatmışlar zaten. Neredeyse her epizotta karakterler tiplemelere yaslanarak yürüyor, kendini hızlıca sevdirmenin, benimsetmenin, lafı belden aşağı vurarak güldürme denemelerinin telaşı da gözden kaçmıyor. Yeşilçam vurgusu yapılan bölümler hiç keyif vermiyor. Neticede bir dönem sıkıntılarla boğuşmuş, tüm mantıksızlığı izleyici ile arasındaki samimiyet unsurunu kullanarak örten bir dönem Yeşilçam. Bu dönemin izleyicisi herhangi bir samimiyet ve bağ arzusu içinde olmadığı gibi o dönemle bu dönemin bütçeleri, çalışma koşulları karşılaştırılamaz. Sete gidene kadar bitirilen senaryolarla aylarca süren yazma, okuma, ön hazırlık aşamaları asla aynı yerde değil. Birçok kaynaktan beslenen ekran izleyicisi her şeyin farkında. Sokakta birlikte çekirdek çitlediğimiz teyzeler devamlılık hatalarından bahsediyor. Birçok insan dijital piyasada yaptığı her şeyi sunuyor. Hepimiz şarkıcı, yönetmen, gurme, yazar, eleştirmeniz!
Erşan Kuneri “Z” kuşağının kadrajında. Bu kuşak öyle bir kuşak ki bunu kaldırır, sever, hoş görür demek mümkün değil. Bunda da “Z” kuşağının bir suçu yok elbette. Cem Yılmaz’ın nerdeyse otuz yıldır sürüp giden şöhreti elinde tutmak için bu kadar sorunlu bir yol seçmesi izleyicisinin bir kısmını şaşırtırken bir kısmını da zaten böyle gideceği belliydi çizgisinde bırakıyor. Popülere yağ sürmek, hizmet kültürünün ciddi bir kısmı için geçerli. Ancak belli bir bakışı, sinematografik açıdan azımsanmayacak bir kariyeri olan Cem Yılmaz için pek mantıklı gelmiyor bana. Bu kariyer kolay olmadı, ama çirkin bir dilin, izleyiciyi aşağı çeken tarzıyla çok kolay yok edilebilir. Erşan Kuneri karakteri Cem Yılmaz’ın kullandığı ve sevilen bir karakter. Hepimiz onun kaçak sigara ile olan ilişkisini, porno hikâyesini biliyoruz, ama ağzından düşmeyen seksist yaklaşımlarıyla, sevilebilecek bir karakteri mide kaldıran bir karaktere dönüştürmüş Cem Yılmaz. Kimsenin yapılan işin üzerine toprak atma niyeti yok, isteyen izlemeyebilir ama bu argümanlarla da yürümüyor bu işler, eğer keyfine iş yapmıyorsa Cem Yılmaz şapkasını önüne koyup düşünür, eleştirileri de “şeker kardeşim” gibi laflarla bertaraf etmez. İster paralı bir platformda olsun ister sinema perdesinde kadınların gövdesi, uzuvları, cinsel organları ağza alınacak cümleler içinde olmamalı. Kaldı ki çoğumuz hayatlarımızı bunun için mücadele ederek geçiriyoruz.
Cem Yılmaz birçok insanı en başından beri kıkırdatan, eğlendiren, kendini oldukça sevdiren bir kuşak starı, ama yaş aldıkça acı tat verdiğini üzülerek izliyoruz. Bu kibirli tavrın, şöhretin gündelikten uzak egosu ile çok ilişkisi var. Size armağan edilmiş şöhreti koşulsuz sevgi ile karıştırmak insanın yolunu şaşırtan bir denklem olabiliyor. Sanırım bunu önden görmek özellikle Cem Yılmaz zekâsına sahipseniz pek de zor değil.
- Polisiye Sesler: Alper Canıgüz - 20 Mart 2024
- Polisiye Sesler: Halis Dokgöz - 13 Mart 2024
- Polisiye Sesler: Timur Soykan - 6 Mart 2024