İki el silah sesi karıştı; kapı önü muhabbeti yapan teyzelerle, mahalle maçı yapan çocukların sesine. Duyulan iki el silah sesi korkuyla kaçırdı elektrik tellerine tünemiş güvercinleri, aylak aylak dolaşan kedilerle köpekleri, kendi mahallelerinde huzurun katiyen bozulmayacağını zanneden dedikoducu teyzeler ile ağzındaki koku sütten çaya evrilen veletleri. İki adam hızla giriş yaptılar mahalleye. Biri kaçan öteki ise kovalayandı. Kovalayanın elindeki silahın doğrulduğu adamın hâlâ kaçar pozisyonda oluşu duyulan iki el silah sesinin isabet bulmadığının göstergesiydi. Zaman durmuştu mahallede. Herhangi bir canlının burada var olabileceğinin kanıtlanmasına imkan yoktu neredeyse. Neredeyse çünkü mahallenin içinde amansız bir koşuşturma vuku buluyordu. Sanki sadece sokaklara tesir edecek bir felaket boy göstermişte herkesler evine, kendi sığınağına, kaçmış gibiydi. Mahalledeki yaşama şuan için tek kanıt: kaçan ve kovalayandı.


Amansız kovalamaca ciğerlerdeki nefesi tüketmeye niyetliydi. Lakin ciğerindeki nefes tükense de koşmak gerekir bazen; hayatta kalmanın tek yolu nefessiz kalmaktan geçiyor bazen. İşte bu öyle bir kovalamacaydı. Ne kaçanın yakalanmaya ne de kovalayanın vazgeçmeye niyeti yoktu. Kimsenin durmaya niyeti yoktu ama hayatta iki dakikadan uzun süren şeyler bayağılaşmaya mahkumdu; insan hayatının bu kadar bayağı olması bu yüzdendi. Ömür iki dakika sürmeliydi, mutluluk ve hüzün iki dakika, bir randevu iki dakika sürmeliydi; iki dakikada kanıtlayabilmeliydi seven sevdiğini sevdiğine, bardağa doldurulan çayın iki dakika sonra görülmeliydi dibi, bir şarkı iki dakika sürmeliydi, bir devrimi gerçekleştirmeye iki dakikada karar verilmeliydi ve ölüm, ona iki dakika bile fazlaydı.

 
Ciğerlerdeki nefes seviyesi yüzde on’un altına düşmeden ve gözlerde ” oksijen cihazını bağlayın ” uyarısı görülmeden henüz son bulmuştu amansız kovalamaca. Kaçanın önü hesapta olmayan farklı bir kovalayan tarafından kesilmişti. Kaçan olduğu yere çivilenmişti şimdi. İki dakika sürmesi gereken hayatını daha da uzatabilmek adına aklına gelen ilk fikri hayata geçirdi; belinden silahını çekip, önünü kesen kişiye doğrulttu. Silahın kilidini ateş etmeye hazır hale getirdi. Geriye sadece tetiğe basmak kalmıştı. Tetiğe basıp kaçmaya devam etmek. İki dakika sürmesi gereken ömrünü biraz daha uzatmak kalmıştı geriye. Lakin tetiğe basmadı, basamadı. Çünkü tereddüt etti. Bir insanın canını almak hususunda tereddüde düştü. Bir insana verilmiş olan canı başka bir insanın alması hem de buna hakkı olmamasına rağmen bunu yapması insanlığa sığmazdı, sığamazdı, sığmamalıydı. Kaçanın aklına bir anlığına düşen bu düşünce onu durdurdu. Bu bir anlık düşünce, tetik ile işaret parmağın arasındaki boşluğu doldurmuştu. Bu bir anlık düşünce bir insanın canının alınmasına engel olurken bir başka insanın canının alınmasına vesile olmuştu.

 
İki el silah sesi karıştı;  gri bir tedirginliğin teneffüs edildiği mahalleye. Bu kez isabet etmişti o iki kurşun. Tetiğe basmakta tereddüde düşenin sırtından giriş yapmışlardı vücuda. Biri direkt olarak kalbe saplanmış diğeri ise omurilik ile göğüs kafesi arasında bir yere saplanmıştı. Nereye saplandığının pek de bir önemi yoktu artık.

 
Önce tereddüde düştüğü için tetiğine basamadığı silahı düştü yere sonra da kendisi. Yerden iki adamın ellerinde kaldırılıyordu şimdi. Kaldırıldığı yere beyaz tebeşirle kazınmıştı vücudunun biçimsiz şekli. Çizilmiş vücudun beş metre uzağına çekilmişti “olay yeri girilmez” yazılı sarı şerit. Meraklı akbaba bakışları vardı o sarı şeridin ardında ve kaynatılmayı bekleyen büyük bir dedikodu kazanı vardı; o akbaba bakışlarının içerisinde. Kendi ebatlarında, siyah bir çöp poşetine konuldu ve üzerine zincir çekildi sonra. Kovalamaca sona ermişti artık. O, bu kovalamacanın mağlubu olmuştu.


Henüz iki saat geçmişti ki kırmızıya boyanan sokakta henüz o kırmızılık kurumadan herkes kapı önlerindeki yerlerini almış ve dedikodu kazanını kaynatmaya başlamışlardı. Çocuklar yarım kalan maçlarını devam ettirebilmek adına yeniden toplanmışlardı; az evvel maktulün kaldırıldığı sokağa. Kale direklerinin kaldırım taşlarından yapıldığı mahalle maçında sırf hızlı koşamadığı için kaleye geçirilin tombul çocuğun sesi yankılanıyordu; iki saat önce iki el silah sesinin yankılandığı mahallede:
“Allah’ını seven defansa gelsin.”

Visited 26 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version