Yazar: 15:00 Röportaj

Polisiye Sesler: Sevil Atasoy

Türkiye’de “polisiye” edebiyatın ötekisi midir? Türkiye dünyaya oranla polisiye türünde bir sıfırdan geriden mi geliyor?

Ülkemizde “polisiye” edebiyatın ötekisi değil. Bir kere Sultan II. Abdülhamid’in (1842 – 1918) polisiye tutkunu olduğu unutulmamalı. Fransızca ve İtalyanca bilen padişah, Sir Arthur Conan Doyle’nin dünyaca ünlü karakteri Sherlock Holmes’un yer aldığı tüm öyküleri İngilizce orijinalinden dilimize çevirtip okuduğunu ve okuttuğunu, bunlar arasında en çok Boş Ev Vakası‘nı (The Adventure of the Empty House) beğendiğini biliyoruz. İlk kez 1903’te yayınlanmış olan öyküde öldüğü sanılan Sherlock Holmes, üç yıl sonra geri döner. Bir cinayet ve boş bir evle ilgili kafa karıştırıcı bir olayı çözmek için dostu Dr. Watson ile yeniden bir araya gelir. Birlikte, gizemi çözmek ve suçluyu adalete teslim etmek için her zamanki gibi keskin gözlem ve çıkarım güçlerini kullanırlar. Abdülhamid’in öykünün kurgusundan mı etkilendi, yoksa Sherlock’u, Profesör Moriarty ile birlikte 250 metre derinliğindeki uçuruma düşüp ölmekten kurtaran Japon yakın döğüş sanatı Baritsu (aslı Bartitsu’dur) becerisinden mi bilemem. İlk telif polisiye roman geçmişimiz ise 1884 yılında Ahmet Mithat Efendi tarafından kaleme alınan Esrâr-ı Cinayât adlı eserle başlar.  Büyük bir olasılıkla Sultan onu da okumuştur. İzleyen yıllarda çok sayıda edebiyatçımız polisiye yazdı. Günümüzde Türkiye Polisiye Yazarlar Birliği’miz bile var. Üstelik Kristal Kelepçe Polisiye Edebiyat Ödülleri bile veriyorlar.

Gerçek suçu nasıl tanımlamamız gerekir, polisiye türünde “suç” kavramı nasıl anlatılıyor, anlatılmalı ?

Gündelik dilde suç, bir devlet veya başka bir makam tarafından cezalandırılabilen yasadışı bir eylemdir. Modern ceza hukukunda suç teriminin basit ve evrensel olarak kabul edilmiş bir tanımı bulunmuyor, ancak belirli amaçlar için kanuni tanımlar yapılmıştır. Özetle, suç kanun tarafından yaratılan bir kategoridir. Ayrıca sadece bireye değil aynı zamanda bir topluluğa, topluma ya da devlete zarar veren bir eylemdir. Dünya genelinde yirmiye yakın polisiye alt türü bulunuyor. Kiminin kahramanı dedektif, kiminin savcı, kiminin ise suçlunun kendisi. Kısacası her yiğidin bir yoğurt yiyişi var. Ben hiç kurgu yazmadığımdan, üstelik delillerden yola çıkan birkaç yazarın kaleme aldıkları dışında polisiye roman okuru da olmadığımdan “nasıl anlatılmalı?” sorunuzu yanıtlayamam.

“Suçsuz toplum” gerçekleşebilir bir hayal mi ?

Yakın bir gelecekte bilimin, büyük veri, makine öğrenmesi ve yapay zekânın desteği ile suç işleyecek olanın öngörülebileceğine kesinlikle inanıyorum. Böylelikle suç işlenmeden önlenebilecek. Ancak şimdilik suçsuz toplum bir hayal.

Türkiye’de en büyük suç oranı “kadın” cinayetlerinde bulunuyor. Gittikçe artan bir suç dünyasındayız. Bu politik ve hukuki sorunlardan kaynaklanıyor… Engel olunamıyor, nasıl yapılır ?

Adalet Bakanlığı istatistikleri TCK 81-83’a göre kasten öldürme suçlarında 2022 yılında, 2021’e göre yüzde 17 artış var. TCK 103’e göre çocukların cinsel istismarında ise bu artış yüzde 33. Cumhuriyet başsavcılıklarında seçilen on suç türüne göre 2022 yılı içinde açılan kasten öldürme dosya endeksi 73, çocuğun cinsel istismarı ise 219. Sanırım çocuğun cinsel istismarı, kadın cinayetlerine karşı gösterilen duyarlılıktan daha fazlasını hak ediyor. TÜİK’e göre 2022’de 630 erkek, 137 kadın saldırılarda öldürüldü. Erkeklerin oranı yüzde 82, kadınların yüzde 18. Cinayet sonucu hayatını kaybeden kadınların sayısı konusunda TÜİK ile kadın dernekleri verileri arasında fark bulunuyor. TÜİK’e göre 2022’de 137 kadın cinayet sonucu hayatını kaybetti. “Kadın Cinayetlerini Durduracağız” platformuna göre bu sayı 334. 245 kadın ölümü ise şüpheli olarak kayda geçti. Öte yandan, erkeklerden fiziksel veya cinsel şiddet gören kadınların oranına bakıldığında 10 kadından 4’ü erkek şiddetine maruz kalıyor. Dolayısıyla öncelikli olarak bu bağlamda önleyici tedbirlerin alınması gerekiyor. İlk imzacılarından olduğumuz İstanbul Sözleşmesi’nin 2021’de kaldırılmasının bir payı olabilir.  

Adli suçlar Türk edebiyatına nasıl yansıyor?

Edebiyatçılar doğal olarak çok daha ilgi çekici, gizemli ve kurguya müsait olan kasten öldürme suçlarına ve seri katillere odaklanıyorlar. Yoksa hırsızlık, yağma, sahtecilikle ilgilenen yok.

Şiddet sarmalının artmasının medya, sosyal medya ve edebiyat ile nasıl bir ilgisi var?

Medyanın göz alıcı yaşam tarzlarını tasvir ettiği örnekler arasında kişilerin yaşam alanları ve biçimlerini, bunların müzik videolarıyla anlatımını, ayrıca YouTube’daki yaşam tarzı vloggerlarını saymak mümkün. Bunlar zenginliği, göze çarpan tüketimi ve genellikle iyi vakit geçiren insanların kutlama görüntülerini sergiliyor. Bu tür anlatımlar, varlıklı olmanın toplumda norm olduğu izlenimini veriyor ve kanımca Robert Merton’un “gerilim teorisini” destekliyor. Gerilim teorisi, sosyoloji ve kriminolojide sosyal yapı, sosyal değerler veya hedefler ile suç arasındaki ilişkiyi açıklamayı amaçlayan teorik bir perspektiftir. Toplumun baskın kültürel değerlerinin ve sosyal yapısının gerilime neden olduğunu ve bunun da vatandaşları suç işlemeye teşvik edebileceğini savunur. Dolayısıyla şiddet sarmalının artmasında medya, sosyal medya ve edebiyattan daha çok kültürel değerlerimizde ve sosyal yapıda görülen çözülmeye odaklanmamız gerek.

Pandemi döneminde neden suç arttı, artan suç oranları hâlâ fazla mı?

Artan belirli suç tipleri var: Aile içi şiddet, dolandırıcılık, sahtecilik ve elbette siber suçlar. Bu sadece ülkemize özgü bir durum değil. İlaç, aşı, maske gibi salgını önleyecek tedbirlerin sahtelerinin piyasaya sürülmesi ile toplumlara ciddi zararlar verildi.  Hatta hastanelerin bilgi işlem sistemleri hacklenerek kayıtlar silindi, ameliyatlar yapılamaz oldu. Yasadışı uyuşturucu madde tüketimi ve uluslararası denetime tabi müstahzar ilaçların kötüye kullanımında artış gözlendi. Bağımlıların tedaviye erişimi ciddi biçimde aksadı. İşsizliğin artışı da ekonomik suçların tetiklenmesine yol açtı. Pandemiye özgü olan suçlarda doğal olarak bir azalma var ama bir kere öğrenilen bir davranış biçiminden vazgeçmek pek kolay değildir. Hele siber suç işleme becerisinden.

Suçu yazmak, suçu göstermek, suçu anlatmak toplumda suçu inşa eder mi ?

Elbette nasıl yazdığınız, gösterdiğiniz ve anlattığınıza bağlı. Cezasızlığı öne çıkarttığınızda suç işlemeye özendirirsiniz. Tam da bu nedenle “Kusursuz Cinayet Yoktur” diyorum. Yakalanamayan katiller yok mu? Tabii var. Ama beceri onlarda değil, polisin, savcının, yargıcın, avukatın, laboratuvar çalışanının, bilirkişinin ön yargıları, bilgisizliği ve hatasından yakalanamıyor ya da yanlış kişi suçlanıp mahkûm ediliyor.

İnsanlar suça bakmaya, suçu izlemeye, suçu okumaya neden yönelir?

Bir gizem etrafında şekillenen romanlar ve filmler her zaman popüler olmuştur. Bunlar arasında gerçek suç öyküleri, izleyicilere ortaya çıkan gerçek bir gizeme katkıda bulunma fırsatı veriyor. Kendimizi güvende ve korunmuş hissetmeye ihtiyacımız var. Suçların çözülmesi, suçlunun yakalanması, bu güvenlik hissini geri kazandırıyor. Ayrıca, birinin nasıl böyle bir suç işleyebildiğini, onu bunu yapmaya iten şeyin ne olduğunu bilmek, karanlık bir ruha tanık olmak merakımızı çekiyor. Bilinen korkularımızı ve bilinmeyene karşı duyduğumuz korkuyu bir anlığına da olsa deneyimleyerek heyecanlanıyoruz. Aynı sorunu çözmek için neler yapabileceğimizi görmek çok cazip geliyor. Gerçek ya da sanal, polisin, dedektifin, adli bilimcinin olaylara farklı bir açıdan bakmasını, alternatifleri dikkate almasını, bir gizemi çözen tek ipucunu bulmasını etkileyici buluyoruz.

Editör: Elif Türkoğlu

Visited 117 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version