Yazar: 09:40 Deneme

Olumsuzluğun İnce Büyüsü Üzerine

“Söz büyüdür.”

Bu cümle, popüler kültürün içinde kendine yer bulmuş, özellikle de sosyal medyadaki “enerji saçmaya” meraklı kitlenin (!) diline dua olmuştur. Oysa bu kadar anlamlı bir cümlenin, kapitalist dünyanın elinde içi çoktan boşaltılmıştır. Artık söz, tılsımını değil; takısını satmaktadır. “İyi enerji”, “pozitif düşün”, “olumla çağır” gibi ifadeler, sözün yönünü tersine çevirmiştir: Söz, içimizden dışarı değil; pazardan içeri akmaktadır. Oysa dilin kendisinde hâlâ büyünün kalıntıları var. Özellikle de popüler kültürün dayattığı “pozitif düşünme” zorunluluğunun ve o cıvıl cıvıl “iyi enerji” çığırtkanlığının tam aksine, bu kadim büyü olumsuzlukta gizlidir.

Peki, sözün gücünü reddeden bu akımın tersine, Türkçedeki olumsuzluk, büyüyü her zaman aleyhimize çeviren bir ek midir?

Sanmam.

Türkçede olumsuzluğun bile bir anlamı, bir derinliği vardır. Bu dil, neyi söylediğimiz kadar neyi söylemediğimizle de var olur. Biz olumsuzlukla bazen istemediğimizi dile getirir, bazen de dileğimizi bir kelimenin gövdesine gizleriz.

Örneğin, “Gitme, sonbahar oluyorum.” dizesindeki olumsuzluğun sadece eylemin gerçekleşmemesiyle ilgili olduğunu söyleyebilir misiniz? Yoksa o ekin içinde bir iç çekiş, bir kal deme arzusu, bir mevsim ağırlığı var mıdır?

Olumsuzluk burada bir yasın ardına saklanan çaresizliktir, kalmanın başka bir biçimi. 

Ya da “Kestim kara saçlarımı, dağıttım rüzgâra/Susmadım, susma dediler, susmadım.” dizelerine bakınca buradaki olumsuzluk eki, sözcüğe eksiltme anlamı katıyor diyebilir misiniz? Tam tersine, o ek bastırılmış olanı yücelten, direnişi büyütendir.

Bazense olumsuzluk, bir iç çatışmadan öte bir savunma biçimine dönüşür. “Gelme, geldiğinde her şey yitiriyor kendini.” Buradaki olumsuzluk, bir uzaklaştırmadan çok, koruma biçimidir. Çünkü bazen varlık, yokluk kadar yıkıcıdır; Türkçe, bu paradoksu birkaç harfle anlatabilen ender dillerden biridir.

Olumsuzluğun büyüsünü biraz daha derinden anlamak için bir de dilin mantığına bakalım: İki olumsuz bir olumluyu doğurur. Ama dilin kalbi matematik gibi işlemez. “Seni sevmiyor değilim” dediğimizde “Seni seviyorum” kadar kararlı mıyız gerçekten? Değiliz. Çünkü iki olumsuz birleşince bir itiraf değil, bir saklanmayı çıkarır ortaya: emin olamamak, kendi duygusundan bile şüpheye düşmek. Dil, burada kalbin tereddüdünü görünür kılar.

Belki de Türkçede olumsuzluk, en dürüst halimizdir; kendimize bile söyleyemediklerimizi ima eden küçük bir ektir.Olumsuzluk, en içten dualarımızın söylenme biçimidir. “Olmasın” dediğimiz her şeyde biraz korku, biraz umut saklıdır.“Olmasın” demek, aslında “olursa dayanamayacağım” demektir.

Türkçe, olumsuzluğu bile hayatın yanına koyar; eksiltmez, dönüştürür. Söz hâlâ büyüdür ama pazarlarda değil, insanın kendi iç odasında. Büyünün en kadim hali, bir kelimenin ucuna ilişmiş o küçücük “-me”dedir. Söylenemeyeni saklayan ama hep biraz söyleyen bir sessizlik kadar.

Editör: Melike Kara

Latest posts by Didem Gürhan (see all)
Visited 2 times, 4 visit(s) today
Close
Exit mobile version