Masal kavramı birçok kitaplarda ve bazı halk edebiyatı araştırmalarında halk bilimiyle uğraşan akademisyenler tarafından bu kavrama çeşitli tanımlamalar getirilmiştir. Masal kelimesini çok duymak ve dinlemekle birlikte bu olaya bir de bilimsel açıdan bakmakta fayda vardır. Nedir masal?
Arapça “mesel” kelimesinden dilimize geçmiş olan ve Anadolu’da , “masal” olarak kullanılan terim, diğer Türk diyarında “ertegü, ertek, erteki, çöçak” gibi kelimelerle ifade edilmektedir. Sözlü edebiyat geleneğinin eski ve en önemli ürünlerinden birisi olan masal türü çeşitli eserlerde şöyle tanımlanmaktadır:
“Genellikle halkın yarattığı, ağızdan ağza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, çoğunlukla insanların veya tanrıların başından geçen, olağandışı olayları anlatan hikâye.”
“Genellikle olağanüstü kahramanlara ve maceralara yer verilen, konusu hayali, kulaktan kulağa anlatılarak geçen halk hikâyesi.”
“Aslında iştikakına göre, Habeşçe mesl, messale Aramice “masla” ve İbranice “maşal” gibi, mukayese ve karşılaştırma ifade eder; tabirler mutat olarak bu şekli aldıkları için, bu kelime de sonra umumi olarak, atalar-sözü ve darb-ı mesel manasını almıştır.”
Pertev Naili Boratav’a göre masal, “nesirle söylenmiş, dinlik ve büyülük inanışlardan ve törelerden bağımsız, tamamıyla hayal ürünü. Gerçekle ilgisiz ve anlattıklarına inandırmak iddiası olmayan kısa bir anlatıdır.
Saim Sakaoğlu’na göre ise, “kahramanlarından bazıları hayvanlar ve tabi at üstü varlıklar olan, olayları masal ülkesinde cereyan eden. Hayal mahsulü olduğu halde dinleyicileri inandırabilen sözlü anlatım türü” olarak ifade edilmiştir.
Her ne kadar tanımlar farklı gibi görünse de aslında masalın en belirgin özeliliği tamamıyla hayal ürünü olmasıdır. Bu hayal ürünlerinin içeriğinde çeşitli motifler yer almaktadır. Bunların en başında Anka Kuşu, Kaf Dağı, üç, yedi, kırk, cüce, deve gibi çeşitli kurgusal türler rol oynamaktadır. Yer, kişi ve zamanın belirsiz olması masalın inandırıcılığını daha da zorlamaktadır. Zaten masalı da diğer anlatı türlerinden ayıran nokta da budur.
Burada asıl mesele masalın yaşamımızdaki yeridir. Dikkat edildiğinde çocuklukta demiyorum, yaşamımız diyorum. Çünkü bu kurgusal eğitici tür tamamıyla çocuklara, çocukluğa hitap etmez. Bireyin gelişimine fayda sağlamakla birlikte her yaştaki insanları da eğlendirir. Bizleri ise çocukluğumuzdan beri eğlendiren bir masal anlatıcısı vardır. Bunlar kimler midir? Anneannemiz, dedemiz, babaannemiz, annemiz, babamız yahut belki de köyün tonton bir nine veya dedesi. Günümüzde ise bu anlatıcıların yerini bazı profesyonel kişiler almıştır. Bunlardan biri de Judith Malika Liberman’dır. Çoğumuz tanıyoruz belki de bu anlatıcıyı. Özellikle son günlerde bu corona günlerinde sosyal medya üzerinden devam ettirdiği bir platformu var anlatıcının. Burada hemen her gün bizlere bir sürü masal anlatmaktadır. Masalı anlatırken bir taraftan da vereceği dersi masalın en sonunda dile getirmektedir. Kimmiş Judith Malika Liberman, neler yapıyormuş, kitapları nelermiş buyurun hep birlikte görelim?
JUDİTH MALİKA LİBERMAN
Judith Malika Liberman bir masal anlatıcısı, sanat terapisti ve eğitmendir. Özellikle il il dolaştığı şehirlerde bu eğitimi bizlere sunmaktadır. Benim de Liberman’la tanışmam Eskişehir’de olmuştu. Hatta buralarda bu anlatıyı gerçekleştirdikten sonra birkaç gün içinde masal eğitimi de vermektedir. 1978’de Paris’te doğan Liberman, günlerin ateş başında masallar anlatılarak sona erdiği bir komünde büyüdü. Komün ise, kapalı toplum demektir. Bir grup insanın, kendi arasında, ortaklaşa üretmesine ve tüketmesine dayanır. Kapalı cemaatler ve tarikatlar komündür. Sorbonne Üniversitesi Dilbilimi Bölümü’nde mastır yapıp Pomona Üniversitesi’nde tiyatro, Paris Konservatuarı’nda profesyonel masal anlatıcılığı eğitimi aldı.
Türkiye’nin ve dünyanın pek çok yerinde masal performansları sergileyen ve seminer veren Liberman, on yıldır yetiştirdiği yeni nesil Anadolu masalcılarıyla, Türkiye’de masal anlatıcılığının yeniden canlanmasının önünü açtı. 2014’ten beri NTV Radyo’da haftalık yayınlanan “Masal Bu Ya” isimli radyo programını hazırlıyor. İstanbul’da her ay yeni bir temayla masal geceleri yapan, Masal Terapi, Masallarla Yola Çık, Önce Hayal kitaplarının da yazarı olan Judith Malika Liberman, dinlediği masallar değişirse dünyanın da değişeceğine inanıyor. Bu değişimi de gerçekleştireceği en iyi yer verdiği bu terapilerdir. Peki nedir bu terapiler, amaç olarak ne vardır burada?
MASAL TERAPİ YA DA HİKÂYE ANLATICILIĞI
Masal Terapisi ve Hikâye anlatıcılığı, binlerce yıllık bir tecrübenin yoğurduğu en eski eğitsel modelleme sistemlerinden biridir. Masal aracılığı ile çocuk ve yetişkinlerin; kendilerini, duygularını ve ihtiyaçlarını ifade etmelerine yoğunlaşan metoda “Masal Terapisi” denir. Masal Terapi eğitimi; bireyler ve çocuklar için terapötik bir yöntemdir. Ve bu yöntem, bilişsel ve deneysel yöntemlerle zenginleştirilmiştir. Bu terapi, bireylerin bilişsel ve sosyal becerilerini, duygu ve düşüncelerini ortaya koymalarını amaçlar.
Masal Terapisinin Faydaları Nedir?
- Konuşma bozukluklarına, depresyona, anksiyeteye, öğrenme güçlüğüne, dikkat eksikliğine, hiperaktiviteye, ailede yaşanan çatışmaya, boşanma ya da ayrılık durumlarına,
- Duygusal, fiziksel yâ da cinsel tacize uğramış çocuklara,
- Evlat edinilmiş çocuklara,
- Sevilen birinin ölümü ya da hastalığı ile uğraşan bireylere, çocuklara,
- Aile içi şiddet gören çocuklara, görmüş yetişkinlere
- Kronik hastalık ile uğraşan çocuklara,
- Dikkat eksikliği tanısı almış çocuklara,
- Öfke kontrol bozukluğu olan çocuklara,
- Ayrılık yaşayan çocuklara
Masal Terapisi Nasıl Uygulanır?
Çocuklar, doğrudan söyleyemedikleri ya da anlamlandıramadıkları bir olguyu, benzeterek, eşleştirerek ya da değiştirerek öykü ve masalların içinde kullanabilirler.Bunlar bir çeşit “yansıtma” davranışı olarak değerlendirilir ve yorumlanması oldukça zahmetli bir süreçtir. Bunu yalnızca iyi eğitim almış bir masal terapisti yapabilir. Yani, bir masal terapisti,
Çocuğun iç dünyasına yakınlaşarak
Sıralı bir şekilde verdiği kodları çözerek,
Jung ve Arketipler ışığında masalların temel ögelerini kodlamaya hâkim olarak ve bu verileri çocuğun lehine kullanarak sorunun tespiti ve çözümünde etkin bir rol oynayabilir.
Son olarak masala biraz farklı açıdan bakabildiğimiz bu yazıda olmazsa olmaz diyeceğimiz bir masal anlatısı yapmadan geçmeyelim.
“Anadolu zengin bir anlatı toprağı” diyen Judith’e katılmamak mümkün değil.
Zengin anlatı kültürüne sahip Anadolu’dan bir masalı okumaya davet ediyoruz.
BİLLUR KÖŞK MASALLARI TAHİR ALANGU (1916-1973)
Bir varmış bir yokmuş, bir ülkenin birinde, bir padişahın doğan çocukları, hiç yaşamaz, hemen ölürlermiş. Bir gün yine bir kızı olmuş. “Nasıl yaşatacağız?” diye derde düşmüşler. Nihayet yeraltında güngörmez, küçücük bir penceresi olan bir mağara yapıp, yanına sütninesi ve diğer yardımcılarım koyarak, kapatmışlar.
Günler, aylar, yıllar hızla gelip geçmiş. Kız on beş yaşına gelince, güzel mi güzel bir kız olmuş. Sadece yanakları solgunmuş. Yaşı ilerleyen kızın canı çok sıkılıyormuş. Bir gün yatakları üst üste koyarak, mağaranın üstündeki camı kırmış. Dadısı bakmış ki olmayacak, gitmiş Padişah’tan yalvar, yakar kızın gezmesi için izin almış. Kız, artık dadısı ile beraber sarayın bahçesinde gezip dolaşabiliyormuş. Kız, bir gün babasından “Kendisi için, billurdan bir köşk yaptırmasını” istemiş. Babası da, denizin tam ortasına, dünya üzerinde benzeri olmayan bir “Billur Köşk”ü yaptırmış. Kız da cariyeleri ile birlikte köşke yerleşmiş.
Billur Köşk’ün namı dünyanın dört bir yanına yayılmış. Yemen Padişahının oğlu da bu köşkü çok merak ediyormuş. Babasından izin alıp bir gemi ile yola çıkmış. Billur Köşk’ün önüne varmış. Burada, kız oğlanı, oğlanı kızı görünce birbirlerine deli gibi aşık olmuşlar. Delikanlı, kıza beraberce Yemen’e gitmeyi teklif etmiş. Kız bunu kabul etmemiş, en azından delikanlının ona daha güzel bir şekilde sormasını dilemiş. Bunun üzerine delikanlı gururuna yedirememiş ve “İşte gemi, -pupa yelken- doğru Yemen” demiş ve gemisine atlayarak doğru memleketine gelmiş.
Bu arada, kız da babasından yakut, elmas ve incilerle donatılmış bir gemi yaptırmasını istemiş. Babası da yaptırmış. Kız gemiye binerek Yemen’e gelmiş. Gemi limana girince herkes başına toplanmış. Kısa bir sürede bu geminin ünü tüm Yemen diyarına yayılmış. Gemi, şehzadenin de dikkatini çekmiş. Hayatında daha önce böyle bir şey görmemiştir. Geminin genç kaptanı ile tanışan şehzade, kaptandan şüphelenmiş. Kaptan bir kız kadar güzelmiş. Ertesi gün şehzade, geminin yerinde olmadığını fark edince telaşlanmış. Çevresinden gemi eşrafının sarayın karşısında bir konağa taşındığını öğrenmiş. Bir gün konağı gözetlerken pencerede güzeller güzeli bir kız görmüş ve kıza aşık olmuş. Oğlan hemen anasını kızı istemesi için göndermiş. Kadıncağız, biricik oğlu için kalkmış, kızın oturduğu konağa gelmiş. Kız da oğlanın anasına hep tepeden bakmış. Kadıncağız, sinirli sinirli gelip oğluna anlatmış. Oğlan, anasına yalvarmış. Kadın, kıza gitmiş. Kız her seferinde, yapılması zor olan işler ister, oğlan yaptırırmış. Ancak kız, bir türlü “evet” demezmiş. O evet demedikçe, oğlanın içindeki yangın da büyümüş. Kız, oğlandan son olarak tabutta bir ölü gibi yatarak onu beklemesini istemiş. Kız, oğlanın başına gelmiş ve: “İşte gemi, işte yelken,-yolum İstanbul- Pupa yelken” demiş ve gitmiş. Oğlan, zamanında kıza söylediği sözü hatırlayarak hatasını anlamış. Kız gittikten sonra hemen gemisine atlamış ve kızı bulmuş. Kırk gün kırk gece, düğün yapılmış. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…
Masal eksilmesin hayatımızdan ve sen hep bize güzel masallar anlat Judith Malika Liberman!
- Cumhuriyet İdeolojisinin Savunucusu Adalet Ağaoğlu: “Ölmeye Yatmak” - 24 Aralık 2022
- Mahir Ünsal Eriş’in “Kara Yarısı” Diğer Yarısı Alın Yazgısı - 7 Eylül 2022
- Ömer Hayyam Ne Odur Ne Budur! - 23 Ağustos 2022