Yazar: 19:04 Anlatı

Hayal Perdesi

Mavi duvara sabitlenmiş bir raf. İki sıra. Yan yana dizilmiş kitaplar. Boşluksuz. Sıkı sıkıya. Merceklerin arkasındaki koyu kahverengi gözler bakışlarını çeviriyor bu noktaya. Gözlerin sahibi adım adım yaklaşıp raftan bir kitap alıyor. Altı çizili satırların arasına sıkıştırılmış kâğıt yere düşerken hayal perdesi aralanıyor. An, birkaç dakikalığına parçalara ayrılıp geçmiş hatıraları ortaya çıkarıyor. Zamanın soğukluğuyla buz tutmuş perde, hayallerle çözülüp yeniden hareket ederken; hatırlama defteri soluk beyaz bir renk alıyor. Akrep ve yelkovanlar seferine ara verdiğinde açılan zaman boşluğundan küçük bir an bu kahverengi gözlere yansıyor ve yavaşça sayfalara dökülüyor.

Kar öncesi, sert ayaz, sabah saatlerinde yüzüne dokunurken; köşede bekleyen adam, kulaklığında sabahın ritmine uymayan bir şarkıyla gürültülü kalabalıktan kendini biraz olsun ayırıyor. Adamın zihin haritası çok köşeli. Her köşesinde kendince oluşturduğu meseleler gizli. Düşünme sınırını o kadar genişletmiş ki artık hiçbir şey düşünmek istemiyor. Birkaç dakika sonra kadın görünüyor gözbebeklerinin yansımasından. Her zamanki içten gülüşü havanın soğukluğunu unuttururcasına sıcak. Yanına yaklaştığında kulaklığını çıkarıp telefonunu sessize alıyor. Birlikte geçirdikleri zaman, dışardan gelebilecek hiçbir uyarıyla bölünmesin istiyor.

Yan yana yürürken pek fazla konuşmuyorlar. Bazen anlamak için kelimelerin kanatlanıp uçmasına gerek yok, gözlerinin birleştiği birkaç saniye yüzlerce sözcükten etkili olabiliyor. Yol kenarında cam raflar arasından seçtikleri taze siyah simitlerden alıp çay bahçesine oturuyorlar. O gün son günleri değilmiş gibi. İkisi de zamanın getireceklerinden habersiz, kendilerini şimdinin kucağına bırakıyor. Yakınlıklarının mesafesi derin. İki uçurumun tepesinden seslerini birbirine duyurmaya çalışan iki insanı canlandırıyorlar. Birbirlerindeki varlıkları da yoklukları da koca bir boşluktan ibaret. Zıt duyguları kalplerinin aynı köşesinde taşıyorlar. Elleriyle ufak ufak dokunduklarında irkiliyor, uzaklaşınca birbirlerini arıyorlar. İkisi de o günün geçici olmayan bir iz bırakacağını hissediyor. Kalpleri aynı ritmi tuttuğunda sesleri titriyor. Yarım saat sonra kalkarken ikisinin de eli çantalarındaki kitaba gidiyor. Masanın üzerine aynı anda koydukları iki farklı kitabı şaşkın bir gülümsemeyle alıp çantalarına koyduktan sonra kısa süreli bir heyecanın etkisi altında gri şehrin şemsiyeli sokağında yürüyorlar. Farkında olmadan yan yana attıkları her adımda mesafeleri büyüyor. Bu o kadar çabuk oluyor ki bir süre sonra mesafeler dünya ölçülerine sığmıyor.

Adının seslenildiğini duyan adam bir rüyadan uyanır gibi şu ana dönüyor. Yıllar sonra O’ndan kalan altı çizili satırlar hayal perdesini araladığı gibi yeniden gizliyor. Yaşam seçilen ya da seçilemeyen yol ayrımlarıyla devam ederken adam kapattığı yolların hatırasını, tercihlerinin dikenleri canını yaktığında hatırlıyor. Unutmak tek heceli kelime değil. Ama kabullenmek bir seçim. Yere düşen not kâğıdını alıp sayfalar arasına geri koyarken aklına gelen kadının hayaliyle kısa süre gülümsüyor. Tüm “iyi kilerini”, pişmanlıklarını, hafıza arşivlerinin sararan sayfalarını, elindeki kitapla birlikte kapatıp mavi rafın en sol köşesine koyuyor. Duvardaki saatin tik takları yeniden duyulmaya başlıyor. Zamanı durduran hatıralar akrep ve yelkovanın sesleri arasında soyutluğa karışıyor.

SON

Yıllar sonra sözü edilen kadının yaşayıp yaşamadığı belirsiz. Belki adamla birlikte o da kısa bir an hatırlamış ve benzer duyguları hissetmiştir. İnsan, inanmak istediğinde ona uygun “belkiler” üretmeye meyillidir. Eşyaların ömrü daha uzun, hafızası daha canlı olduğundan o günün hatıraları iki kitapta da gizlenmiş parmak izleri arasında hâlâ görünmez boşlukları dolduruyor.

Editör: Onur Özkoparan

Zülal Nimet Demirel
Latest posts by Zülal Nimet Demirel (see all)
Visited 75 times, 2 visit(s) today
Close