Cumhuriyet Dönemi Şair ve Yazarlarından olan Ömer Faruk Toprak 14 Şubat 1920’de İstanbul’da hayata gözlerini açtı ve aynı İstanbul’da 20 Ağustos 1979’da aramızdan ayrıldı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Toprak bir süre çeşitli memurluk görevlerinde bulundu. Toprak’ın hece ölçüsüyle yazdığı ilk şiiri Servet-i Fünun dergisi olan Uyanış’ta yayımlandı. Bununla beraber biz bu incelememizde Toprak’ın şiir ve diğer eserlerinden ziyade öykülerini ele alacağız.

Yaşadığı dönem, içinde bulunduğu ortam, mizacıyla beraber tüm bunlar Toprak’ın toplumcu-gerçekçi yazarlar arasında yer almasında etkili oldu. Bunu da Uyanış dergisinden sonra Varlık, Yön, Yeni Ufuklar, Yeni Edebiyat gibi dergilerde yazmasından açıkça görebiliyoruz. Öykülerine odaklandığımızda ise Toprak’ın toplumsal sorunları, cumhuriyetin ilk yıllarını ve beraberinde getirdiği yoksulluğu, emeği savunmasını, işçinin yanında olmasını, ezilene el uzatılmasının gerektiğini öykülerinin yoğun temalarından olduğunu açıkça görebiliriz. 

Gönen Öyküleri kitabında çocukluğunu Gönen’de geçirmiş olması sebebiyle o döneme, aile ilişkilerine, yoksulluğa bir çocuğun gözünden bakmış ve olabildiğince saf(yalın) bir dille okuyucuya etkili bir şekilde aktarmıştır. Karşı Pencere kitabında ise daha çok ilk gençlik yıllarını, memuriyet hayatını, İstanbul sevdasını, yine yoksulluğu, zor şartları, işçi sınıfını, alın terini… Farklı farklı karakterlerin alt metinlerinde olarak anlaşılır bir dille ve çoğunlukla hazin sonlarla anlatmıştır. Toparlayacak olursak Toprak, Türk Edebiyatında öyküleriyle mühim bir yere sahip olan; okumayı seven herkesin, tarihini merak edenlerin, geçmişin İstanbul’unu izlemek isteyenlerin, yokluğu, yoksulluğu, emeği hissetmek isteyenlerin mutlaka okuması gereken bir üstattır. Benim Ömer Faruk Toprak’ın öyküleriyle tanışmam ilkokul yıllarımda okul kütüphanesinin küçük tozlu raflarında rast geldiğim karşı pencere kitabıyla olmuştu. Bütün öykülerini o kadar derinden anlatan adeta okurken o anları yaşattıran bu kadar başarılı bir yazar tanımamıştım daha öncesinde. Öyküye olan özel ilgimin de bu kitapla başladığını söyleyebilirim. Hala daha kütüphanemde bana her zaman kucak açan arkadaşlarımın en başında duruyor. Sayısız kere okuduğumu -dertleştiğimizi- söyleyebilirim… 

Ölümünden sonra eşi tarafından geleneksel ‘Ömer Faruk Toprak Şiir Ödülü’ düzenlenmiştir.

Eserleri:                                                                   

Şiir:

İnsanlar (1943)

Hürriyet (1945)

Dağda Ateş Yakanlar (1955)

Susan Anadolu (1968)

Ayışığı (1973)

Roman:

Tuz ve Ekmek (1972)

Karşı pencere (1975)

Gönen Öyküleri (1979)

Anı:

Duman ve Alev (1968)

Son olarak bazı edebiyatçılarımızın Ömer Faruk Toprak için düşündükleri, yorumları; 

Onun öyküsü, yalnız kendinin değil, bir bakıma bir dönemin, o dönemi yaratan koşulların ve o koşullara yenik düşmeyip yüreğini diri tutanların, sözünü ortak kullanımın dışına taşırarak, benzer temaları ele aldığı zaman bile ona kendi bakışını, isteklerini, beklentilerini, kısaca kendi özgün soluğunu katabilenlerin, dolayısıyla yalnız kendi yazdıklarıyla değil kendinden sonra yazılanlara kattıklarıyla da yaşama serüvenini sürdürenlerin, bu bakımdan her vakit anılmaya değer bulunanların öyküsü.

Kemal Özer

Ömer Faruk Toprak, bütün öykülerinde, yalın bir anlatımı yeğlemiştir. Dili pürüzsüz ve akıcıdır. Bütün öykülerinde usta bir betimlemeci olarak karşımıza çıkar. Sözcükleri seçerek kullanır. Benzetmeleri imgelerle yüklüdür. Bu yüzden bütün öykülerinde şiirli bir hava estirir… 

Adnan Özyalçıner

Ömer Faruk Toprak, şiirindeki lirik eda ve imge dünyasıyla olduğu kadar, kuşağının sanat görüşünü açıkladığı, bu sanat görüşüyle kuşağına yapılan saldırıları göğüslediği, dahası karşı olduğu sanat tavırlarını eleştirdiği yazılarıyla da 1940 kuşağının en aykırı üyesidir. Serinkanlı bir sesle yaptığı eleştiriler, sağlam dayanaklarıyla yazıldıkları tarihi aşarak günümüzde de benzer durumları kapsarlar: ‘Ben şiiri, sözcüklerle yeni bir dünya kurmak, yeni bir yaşam kurmak biçiminde anlıyorum. Toplumcu gerçekçi yazarların ‘ruh mühendisi’ deyimini benimsiyorum. Daha iyi bir dünyaya varmak için, dünyayı değiştirmek çabası, ozanın birinci amacı olmalı diyorum. Ozan ya da yazar, bu değişime gözlerini kaparsa ne olur? Avâre olur, bohem olur. Büyük yapıtlar verecek yerde yitiklere karışır.

Sennur Sezer
Latest posts by Süleyman Emre Kızak (see all)
Visited 76 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version