Yazar: 13:29 Anlatı

Bülbülü Düşünmek

Dut yemiş bülbüle dönmüş.

Dut yemiş bülbül? Bülbül neden dut yemiş? Bülbül hiç dut yer miymiş? Etrafa kaçamak bakışlar atıyordu Leyla, aklındaki sorulardan kaçmamak için. Arkadaşı dut yemiş bülbüle döndün yine dedikten sonra çıkmıştı yolculuğa. Yolculukları severdi, ne yapsındı. Asıl insanlar nasıl durur hiç anlamazdı. Geri getirmeye çalışıyordu arkadaşı. Bir rahat yoktu, olmasındı, susmayı sürdürecekti biraz Leyla. Hem önce bir dut yemiş bülbülü düşünsün dursundu arkadaşı. Bülbül neden dut yesin canım. Her şey gibi bülbülü de kendimizce anlamış yapıştırmıştık suskun yaftasını. Güzelim bülbül yalnızlıktan öter, eş bulunca da ötmeyi bırakıp bir olmaya başlarmış sevdiğiyle. Bu başlangıç konuşmasını biz yine kendimizce susuş diye anlamış, dallarda dutların sallanışını da görünce koymuştuk bülbülün ağzına tatlıları. Afiyet olsun canım. Bülbülün mutluluğunu dert edinmiştik kendimize, sessizlik rahatsız etmişti. Sessizlik her daim rahatsız ederdi zaten bizleri. Kıvranırdık bir lokma konuşabilmek için. Keşke dut yiyen bülbül gibi olsam da diye söylendi Leyla. Değildi işte ne yapsın o da buna yanıp dursundu. Mutluluğu bulduğundan değil, mutluluğu bulma gerekliliğinden kesiliyordu sesi, herkesin bir o kadar da yüksek çıkan sesine karşı. Ee öyle değil mi ama sürekli konuşmalı insan, düşünmemek için. Düşündüğü için rahatsız edilir insanlar, üstüne üstlük uçacak ne bir cam ne bir aralık bırakılır onlar için. Bırakıp gitse darılırdı hiç susmayan sıcak yüzlü güzel mi güzel sesli arkadaşının yüreği. Nereye kadar devam edecekti ki insan istemediği kapılar ardında böylece oturmaya? “Çooook,” diye çıkan Leyla’nın bezgin sesi, birleşiverdi arkadaşının, “Aç mısın bari onu söyle?” isyanıyla.

İçeri sızan gün ışığının toz tanelerini -ne de güzel yavaşlatıyorlar zamanı-, saydırdığı mutfakta, sırtını duvara yaslamış bir oraya bir buraya kayan arkadaşını izliyordu. Bazen insanın bütün uzuvları kaybolur da hareket etmek istemez, etmeye kalksa edemediğini görmekten korktuğu için bilerek canı istemez. Yer bulunamadığından koridora konmuş buzdolabı, dışlandığından mıdır nedir, bağırıyordu gücü yettiğince. Buzdolabının bile sesi çıkıyordu ya, Leyla susuyordu. Buzdolabının rahatsız edici sesini, arkadaşının yemek hazırlayış ritmine uydursun ama yeter ki o kasvetli mutfağa geri dönmesin. İşte böyle, insan hele ki kaçmak istesin. Arkadaşının elindeki, mevsimi geçmiş domatesi dilimlemeye çalışan emektar bıçak gibi bölmeye çalışıyordu Leyla da gerçekliği. İnsan toz tanesi de olur, bıçak da olur, buzdolabı bile olur da kendisi olamaz ya canım işte böyle.

Mutfak, pişen yemeğin buharıyla ısınmıştı. Sıcaklıkla gevşedi Leyla’nın da düşünceleri. Kasvetli olan ne bu mutfaktı ne de arkadaşının dibi. Buram buram sarımsak kokusu kalkmasına yardım etti Leyla’nın. Arkadaşı da pes etmişti zaten. İşte yorul, ev işinde yorul bir de arkadaş işini mi çıkaracaktı başına. Haklıydı ama işsiz kalmaya görsün insan, ses çıkarmaya başlamaz mıydı ocaktaki kapalı tencerenin kapağı gibi. Sessizliği rahatsız etmemeye çalışarak kulpu pas tutmuş çekmeceyi usulca kendine doğru çekti Leyla. Ne zaman ki şu çekmecedeki birbirine girmiş çatal kaşık haline gelse düşünceleri, baş edemez çalardı arkadaşının kapısını. Karışıklığı düzeltmek için değil, biraz görmemek için. Başladı ayırmaya kaşıkları Leyla. Hiç acıkmamış gibi çıkarttığı seslere kulağını kapatıp düzeltti çekmeceyi. İnsan başarısızlığını kabul edemez de bir yerden çıkarır ya hıncını, işte böyle. Leyla da bekledi arkadaşı da çatal ve kaşıkların tek tek yerlerini bulmasını. Destek verir gibi arkasında duruyordu arkadaşı. Hareket etse de etmese de Leyla, yanında duruyordu, pes etmemişti. İştahı açıldı Leyla’nın. Çekmeceyi de aradan çıkarmışlardı. Leyla yakınlaşmaya başladı, inadı çekilmeye. Hep böyle yapardı. İki tabak, iki kaşık koydu masaya. İşte hazırdı sofra. Konuşmadan konuşmayı da bilmeli insan bazen, işte böyle. Yemekle beraber başladı Leyla yudum yudum konuşmaya. Aralarına sızan akşam üstü güneşi de çekilmeye başlamıştı. Afiyet olsun.

Visited 9 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version