1964’te Adapazarı’nda dünyaya gelen yazar, üniversite yıllarında çeşitli edebiyat ve kültür dergilerine yazılar yazmış, 1989’da “Saklı” adlı öyküsü ile Yunus Nadi Öykü Armağanı’nı kazanmıştır. Kendi ifadesi ile de yazmayı çok seven Tunç’un yazın hayatı oldukça verimli ve ödüllü geçmiştir. Öykü, roman, senaryo, inceleme gibi birçok türde kalemini işleten Tunç’un nevi şahsına münhasır üslubu, eserlerindeki derinlikli tahliller, gerçek karakterler, kurgudaki incelikli ve işlek zekası onun her geçen gün artan bir okur kitlesine erişmesini sağlamıştır. Bu yazımda onun üçüncü kitabı olan Mağara Arkadaşları adlı her birinde kendi dünyasının yalnızlığı, arayışı, çıkmazları ve illa da tünelinin ucunda bir ışık, uçurumdan itilen ele son anda gelen bir imdat eli, varsa ölüm; beş kala yanakta beliren tebessüm arayanların işlendiği sekiz öykülük eserine naçizane değinmeye çalışacağım.
Sekiz öykünün her birinde farklı bir olay işlenmekle birlikte ortak noktalar da sıklıkla görülür. Tunç’un öykülerinde genellikle toplumun içinde silinip gitmiş, acılarından, arzularından, varlıklarından bile bihaber olunan insanlar tüm yanları ile görünür bize. Oysa o insanların kimselere belli etmediği acıları, şaşırtıcı yaşam öyküleri, arayışları, gayet insani arzuları vardır. Bununla birlikte insan yine en büyük yarasını insandan alıyor. Zayıf halkalar, aykırı çiçekler, naif ruhlular bir dost muhabbetine mazhar olabilmek istiyor, bir ruh eşi arıyor. İçi dertli kimseler bir dost masasında ya da yeni yıl yeni umutlar diyerek bir araya geldiği bir sofrada birbirini bulmaya çalışıyor. Bu anlarda ruh bir yerinden ip kaçırmış kazak gibi sökülmeye başlıyor. Öyküler boyunca grileşen tabloya bir parça renk sürülüyor, umut bir yerlerden göz kırpıyor. Yalnızlık ve yalnızlığın sonundaki dayanılmaz sancısı,ölüm fikri, kaçış, yara olan insanoğlunun derman da olabileceği, anlaşılma isteği, hayal kırıklığı gibi birçok alt fikir öykülerin içine büyük bir doğallıkla yerleştiriliyor. Yine öykülerin genelinde artık yaşamdan bir pay almış, kemale ermiş yaşı ileri insanlar daha fazla yer buluyor. İnsanın telaşlarının durunup geçmişe göz attığı, ruhunun en naif, sorgularının en çetin olduğu dönem olmasından olsa gerek.
Tunç Mağara Arkadaşları için her ne kadar yazıldığı dönemde beklenen ilgiyi görmedi dese de şahsım adına birbirinden dolu her biri bir romana bedel yoğunlukta ve güçte sekiz öykü okudum. Özellikle kitaba adını veren “Mağara Arkadaşları” ve “Cinnet Bahçesi” benim için daha özel bir köşeye ayrıldılar.
Başarılı kurgusu, gözlem gücü, etkili benzetmeleri ile ruhun somut yansıması, sıralı cümleler ile öykülerdeki ritim ve daha birçok yanıyla Tunç imzası diyebileceğimiz, Can Yayınları’ndan çıkan bu güzel esere kısa bakışı kitaba da adını veren “Mağara Arkadaşları” incelemesi ile bitireceğim.
Mağara Arkadaşları
Sayıların hayatımıza etkisi var mıdır? Kimi insanın bir rakama takılarak onun toplamından, katından yaşamına paylar çıkardığı ve giderek baktığı her şeyde böyle bir sistemin yerleşmiş olduğuna inanarak yaşadığına tanıklığım var. Kaldı ki kadim kültürlerde, dinlerde, felsefelerde de rakamların yadsınamaz bir yeri vardır. Neticede evrenin bir matematiği var. Bunların içinde bir yedi var. İlla da yedi…
Gökkubbe yedi kattan oluşuyordu. Bir yasın üstüne ön kabul yedi günün sonunda geliyordu. Yedi Alimler, Yedi Ulular vardı sonra. Hürmüz yedi kocalı, İstanbul yedi tepeliydi ve nihayet Eshab-ı Keyf (Yedi Uyurlar) yedi kişiydi. Bir küçük farkla yanlarında Kıtmir’le.
Ayfer Tunç, bu öyküsünde yedi rakamının hikmeti ile bizi İstanbul’un yeni yükselen yapılarının yanında giderek atıl kalan yedi katlı Ayyıldız Apartmanı’na konuk ediyor. Yedi Uyurlar söylencesinden çıkış alarak Ayyıldız Apartmanı sakinlerinin her bir ferdi ile içlerine açık, dünyaya kapalı mağaralarına baktırıyor bizi.
Yeniden doğuş için kendi elleriyle kendi yıkımını hazırlayan, mevcut durumunun sorgulamasına girip memnuniyetsizliğini açığa vuran apartmanın bir bir dökülen mozaik parçaları, değişim arzusunun kendi içinde yok olmaya yüz tutmuş yanlarının yıkıma yakın işaretlerini veriyor. Apartman sakinlerinin bodrum kattan başlayarak yedinci kata doğru sıralanışı, sakinlerin meslekleri veya yaşam tarzları, karakter özellikleri bize toplumu oluşturan katmanları da çağrıştırmıyor değil. Dünya değişiyor, kentler değişiyor, sağında solunda pek sevemese de daha modern yapılar yükseliyor Ayyıldız Apartmanı’nın ve kendisi her geçen gün işçilerin sünger yataklarla doldurduğu geçiçi konutluk haliyle, pisliği içeri temizliği dışarı bunak ihtiyarıyla, ne yapacağını bilmez, halet-i ruhiyesi dalgalı, kafası karışık ayyaş yazarıyla, çıkarının yön verdiği ince hesaplı hafif meşrep kızıyla, bodrumundaki yaşamında zihni de küflenmeye başlamış, düşünmeyi yitirmiş itaatkar kapıcısıyla itibar kaybı yaşadığı bir yaşamı sürüyor Ayyıldız Apartmanı.
Nasıl Yedi Uyurlar dış dünyadan habersiz uyudukları uykularından her şeyin hayli değişmiş olduğunu görerek uyanıyorsa bu dönüşümü değerinden de ödün vermeden yapmak istemektedir Ayyıldız Apartmanı. Bundan hareketle incelikli planını devreye sokuyor. Her dönüşümün yarattığı sancıyı sakinlerinin bihaber olduğu Ayyıldız Apartmanı için için çekiyor. Yeri geliyor kaygılanıyor, yeri geliyor üzülüyor yeri geliyor acıyor fakat yanmadan küllerinden doğamıyor insanlar da sistemler de düzenler de. Daha güzele merhaba diyebilmek için ödenecek bedellere hazırdır Ayyıldız Apartmanı ve onun olacaklardan bihaber mağara arkadaşları.
Bir apartmanın ağzından dinlediğimiz hikâyede Tunç’un zekasının işlekliği, bağlantılardaki hayranlık bırakan çok yönlü yaklaşımı, alegorisindeki kuvvet, bir taşla farklı kuşların uçuş yönünü işaret eden çok katmanlı kurgusu, benzetmeleri, akışa ritim katan sıralı cümleleri, karakterlerin zihin ve ruh ultrasonunu bize çıkaran etkili tahlilleri vb. öyküyü bambaşka bir boyuta taşıyor.
- Geciken Ölüm, Gerçekleşen Yitim: Sevgilinin Geciken Ölümü - 15 Temmuz 2023
- Yaşatma İnadından Ölümsüzlüğe…Günler Aylar Yıllar - 4 Haziran 2023
- Susulana Bir Ses: Dilsiz Annelerin Sessiz Çocukları - 18 Nisan 2023