Yazar: 22:00 İnceleme, Kitap, Kitap İncelemesi, Psikoloji

Âşık Olmak (Sevgililerimizi Neye Göre Seçeriz?) Kitap İncelemesi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

Cemal Süreya

İletişim Yayınları, Eylül 2010

Klinik, sosyal ve endüstriyel psikoloji alanlarında uzman Ayala Malach Pines, üç ana bölümde sevgililerimizi seçmemizin bilinçli ve bilinçsiz yanlarını incelemiş. Giriş kısmında aşk hakkında genel bir bilgi (mitolojilerden açıklamalar, hikâyeler, aşkın çeşitleri), yazarın kitabı yazma sürecinden ve kitapta anlatırken nasıl bir yol izleyeceğinden bahsediyor. Kitabın anlaşılabilirliği açısından güzel bir giriş olduğunu düşünüyorum.

BİRİNCİ KISIM / BİLİNÇLİ ROMANTİK SEÇİMLER

Yeni evli çiftlerin tanışma hikâyelerini dinlerken belki fark etmişsinizdir, aynı iş yerinde, aynı okulda/sınıfta, aynı arkadaş ortamında tanışanların sayısı birbirlerini çok uzak mesafelerden bulanlardan fazladır. Pines’ın dediği gibi coğrafi yakınlık görünmez bir çöpçatandır. İnsan, yabancı bildiğinden uzak durur. Tanımadığı birini anlamak ya da yakından tanımak için istekli olmaz ama aynı ortamda bulunduğu, birçok davranışını gözlemlediği biriyle daha çabuk ilişkiye girebilir. Coğrafi yakınlığın bir getirisi olan sürekli temas, duygu ve düşünce aktarımını kolaylaştırıp ilişkilerin ilerlemesini sağlar.

“Temas, romantik çekimi artırmak amacıyla nasıl kullanılabilir? Hiç tanışmayan erkeklerle kadınlardan iki dakika süreyle birbirlerinin gözlerinin içine bakmaları istenmiştir — ki bu, tanımadık biriyle göz göze kalmak için çok uzun bir süredir. Sonuçta hem erkekler hem de kadınlar, bakıştıkları kişiye duydukları romantik çekimde artış olduğunu bildirmiştir.” (s. 43)

“Bir başka deyişle, sürekli temas, ilişkinin baskın duygusunu pekiştirir. Baskın duygu öfkeyse, sürekli temasla öfke artar. Baskın duygu çekimse, sürekli temasla çekim artar.” (s. 47)

Aşkın uyarılmış bir etki olduğundan bahsediyor Pines. Yani çok mutlu ve güzel bir günde âşık olan biri, çok üzgün ya da kızgın bir günde de aynı şekilde âşık olabilir.  İnsanın bir şekilde uyarılmış olması aslında aşka ve çevreye duyarlılığını arttırıyor. Buna en güzel örnek olarak savaş zamanlarında yaşanan aşk hikâyelerini verebilirim.

Dış görünüş mü önemlidir yoksa karakter mi? Kişiler güzel bulmadıkları insanları daha yakından tanımak istememekle beraber ilişkilerinde önem verdikleri ilk şey güzellik değil. Özellikle günümüzde erkeklerin sadece dış görünüşe önem verdiğine dair bir ön yargı var. Ancak yapılan birçok araştırmadan çıkan sonuç erkek ve kadınların %90’ı ilişkilerini anlatırken âşık oldukları insanın kişilik özelliklerini öncelikli olarak anlatıyor.

Kişilik özelliklerinin romantik eş seçiminde dış görünüşten daha önemli olduğunu söyledik. “Ne yazık ki çoğumuz görünüşünü beğenmediğimiz kişileri daha baştan reddeder ve onlara kişiliklerini ortaya çıkarma fırsatı tanımayız.” (s. 77)

Güzellik algımızın bizi güzel bulmadığımızdan uzaklaştırdığı, karşımızdakini değersizleştirdiği de ortada. Fiziksel olarak güzel olana diğer tüm iyi özellikler sanki varmış gibi yaklaşıyoruz. Peki, nedir güzellik? Güzel olana neye göre karar veriyoruz? Güzellik algımızı büyük ölçüde toplumsal normlar ve popülerlik belirler. Örneğin bizden birkaç kuşak eski akrabalarımızın güzel bir kadını hafif dolgun, yanakları al al olarak tanımladığını duymuşsunuzdur. Günümüzde ise birkaç kilo fazlalık bile toplumdan dışlanmaya, güzel olmamakla suçlanmaya kadar gidebiliyor.

 “Âşık olmak çoğu zaman körlemesine fiziksel tutku­dan ibaretmiş gibi gösterilse de, çoğumuza çekici gelen kişiler, yakın olabildiğimiz, bize anlaşıldığımızı ve sevildiğimizi hissettiren kişilerdir. Sıcaklık ve duyarlılık da önemlidir, çünkü çoğumuz kendimizden hoşnut olmak isteriz. Kendini seven kişi, onu seven ve ona kendini iyi hissettiren kişilerle beraber olmaktan hoşlanır. Sıcak, duyarlı, düşünceli insanlar, etraflarındakilere kendilerini iyi hissettirirler. Ve artık öğrenmiş olduğumuz gibi, kendini iyi hisseden, aşka daha açık olur.” (s. 94)

Çiftler zamanla mı birbirlerine benzer yoksa benzer kişiler birbirini mi bulur? Aslında her ikisi de doğru. İnsan hayatı boyunca kendine benzeyen gruplar içerisinde olmaya çalışır. Bizi büyüten ailemize benzeriz. Fiziksel ve kişilik özellerimizi onlardan alırız. Arkadaş seçerken bizim gibi düşünen insanları benimserken, çok farklı uçlardaki kişilerle arkadaş olmak için çaba sarf etmeyiz. Yani insan benzerlerinin içinde mutludur. Bu benzer olmanın rahatlığını eş seçerken de arıyoruz. Örneğin hayatının büyük bir bölümünde kitap okuyan biri kitap okumakla ilgisi olmayan birini daha en baştan eleyebilir. Çiftler zaman geçirdikçe de birbirlerine benzeyecektir. Aynı etkinlikleri beraber yapıp aynı yemekleri beraber yemek gibi şeyler zamanla çiftleri birbirine benzetir.

Yıldırım aşkı ya da ilk görüşte aşk mümkün müdür? Bu sorunun cevabını yapılan bir araştırmadan alıntıyla cevaplayalım. “Romantik çekim görüşmeleri çözümlendiğinde, ilişkilerin üçte birinde aşkın kademeli bir süreç olarak tanımlandığı görülmüştür. İlk görüşte aşksa, onda birlik bir orana sahiptir.” (s. 147)  İlişkiler farklı şekillerde başlasa da etkileşim arttıkça ve artık iki tarafında bu aşk diye düşündüğü noktada fizyolojik değişimler başlıyor. Sık sık göz göze gelme, uzun uzun bakışmalar ilk adımı.

Kitapta en sevdiğim bölümlerden biri olan Erkekler, Kadınlar Ve Aşk Üzerine: Statü Ve Güzelliğin Rolü bölümünde ilk olarak kadınların ve erkeklerin ne istediği üzerinde durulmuş. Daha sonra kadınlar ve erkekler için var olan stereotiplerden bahsedilmiş. Kitapta kullanılan stereotipin tanımını yapayım kısaca. İnsanların çok düşünmeden, düz mantıkla basit kriterler kullanarak oluşturdukları insan resmidir.

Aslında stereotipleri masum sebeplerle oluşturuyoruz. Var olan çok fazla bilginin içinde basit ve akılda kalır bir sonuca ulaşmak için ama bu ulaştığımız sonuçlar ne kadar gerçeği yansıtıyor? Stereotiplerdeki sorun, kendi gruplarımızda gerçekçi olmadığını daha kolay kabullenirken diğer gruplar için gerçekliğini hemen kabulleniyoruz. Toplumda kabul görmek için bu stereotipleri kabul etmiş ve edenleri de kabul etmiş gibi görünüyoruz. Eş seçerken bunlara uyanları daha çabuk kabulleniyoruz ama bir süre sonra eşimizi bu kalıpların içinde olduğu için suçluyoruz. Aslında tüm sorun toplumda kabul görebilmek adına yanlış olan bu kalıpları kabullenmemiz.

İKİNCİ KISIM / BİLİNÇDIŞI SEÇİMLER

Bu bölümde bağlanma kuramından, bağlanma tiplerinden, hangi tip bağlanmanın nasıl bir ilişki getireceğinden ilk olarak bahsediyor. Psikoloji temeli olanların rahat okuyacağı bir bölüm. Bilgisi olmayanların ise zaten anlatım dilinin kolaylığından dolayı zorlanmayacağını düşünüyorum.

Freud ve oluşturduğu psikoseksüel gelişim kuramından bahsetmiş Pines. Gelişimdeki aksaklıklar, yönlendirmelerin eş seçimini bilinçdışı nasıl yönlendirdiğini örneklerle açıklamış.

Bilinçdışı yönlendirmelerin birkaçından bahsedeceğim. Romantik eşimizi seçerken en büyük etki çocukluk travmalarımızda. Çocuklukta yaşadığımız sorunları çözebilmek için yetişkinlik döneminde tekrar canlandırırız. Çocuğun ebeveyni ile ilişkisi ne kadar sıcak ve dengeliyse ebeveyninden o denli ayrışır ve gelecekte dengeli ilişkiler kurar. 

Kadın da erkek de bir kadından oluştuğu için aslında yetişkinlikteki ilişkilerimizde annemizle olan ilişkimizin etkilerini görüyoruz. Örneğin annesi soğuk ve kötü niyetli olan bir erkek tüm iyi niyetli, sıcakkanlı kadınları bırakıp annesi gibi soğuk bir kadında bulabilir yakınlığı.

Bu bölümde aşkın fizyolojisinden de bahsediliyor. Sinir sisteminde aşk için etkili bölümler, hormonlar, moleküller ve işlevleri anlatılıyor.

ÜÇÜNCÜ KISIM / UZUN SÜRELİ İLİŞKİLERDE ROMANTİK AŞK

İlgimi çeken bölümlerden bir tanesi de ölümcül cazibe ile ilgiliydi. Nedir ölümcül cazibe? Eşte hoşnutsuzluk oluşturan özelliklerin aslında en başta çekimi yaratan özelliğin olumsuz bir tercümesi olmasıdır. Mesela bir erkek bir kadının sıcakkanlı ve konuşkan olmasından hoşlanıyor ama yıllar geçtikçe eşinin konuşkanlığı ona dırdırcılık gibi gelmeye başlıyor. Yine aynı şekilde bir kadın sakin, çabuk sinirlenmeyen bir erkeği daha sonra ilgisiz ve tepkisizlikle suçlayabiliyor.

Çiftlerin yaşadığı sorunlar uzun dönemde yaşadıkları varoluşsal çatışmalarını birbirlerine yansıtmalarıyla oluşuyor. Aslında romantik ilişki bireyin kendini bulması için en iyi yollardan biridir.

Uzun süren ilişkilerde romantik kıvılcımı koruyan davranışlar: karşındakini dinlemek, empati kurmak ve istediğini vermeye çalışmaktır. Bireyin ilişki içerisinde hissetmek istediği yakınlık ve güvenlik hissi ile kendi olabilmesi arasındaki dengenin kurulabilmesi ilişkinin ömrünü arttırıyor.

Son olarak kitabı sevmemi sağlayan özelliklerinden bahsedeceğim. Öncelikle okurken yormayan bir üslubu var. Birçok çalışmadan, deneyden faydalanılmış ve bunlar dip not olarak açıklanmış. Bölümlerin başlıkları, bölümlerden önce eklenen alıntılar ve kitabın görselliği okumayı zevkli hale getiriyor. İçerisindeki anket soruları kendinizi değerlendirmek için güzel bir fırsat sunuyor. Âşık olmak ve ilişki psikolojisiyle ilgili okunabilecek güzel bir kaynak.

Bu kitabı bir gün bir yardan düşecek olmayı bekleyenler, düşüp kendine gelemeyenler, düşüp de dengini bulanlar okuyabilir. Herkesin bu kitaptan bir şeyler öğreneceğini, ilişkisinde bir şeylerin farkına varacağını düşünüyorum. Ve henüz aşkı bulamayanlar sizler için de bölüm sonlarında “aşkı arayanlara öneriler” kısmı mevcut. Aşkla ve sağlıkla kalın.

Nihal Baysal
Visited 35 times, 1 visit(s) today
Close