Yazar: 20:17 Makale

Âsaf Hâlet’in Şiirlerinde Mistisizm ve Tasavvufi İmgeler

İmgeci şiir anlayışıyla edebiyatımızda “kültür şiiri” dediğimiz damarın önemli temsilcilerinden biri olan Çelebi’nin şiir anlayışını oluşturan en önemli öğelerden biri hiç şüphesiz tasavvufi temadır. Mevlevî kültürünü benimseyen ve tasavvufî anlayışı hayatının eksenine yerleştiren Âsaf Hâlet, birçok şiirinde bu olguya göndermelerde bulunmuştur. Kültür ve bilgi kaynaklı yeni şiirden hareketle tasavvuf, mistik temayül; İslâm tasavvufundan Hint mistisizmine uzanan bir çizgiyle kendini gösterir. 

Özellikle şark kültürünü, Türk-İslam medeniyetine ait unsurları şiirlerinde yeniden kurgulayan şairin gelenekle sıkı bir bağı vardır. Asaf Hâlet, tasavvufi ve tarihi şahsiyetlere, divan şiirine ve Uzakdoğu kültürüne yaptığı göndermelerle sıkı işlenmiş bir kültür şiiri vücuda getirmiştir. Asaf Hâlet’in şiiri, Uzak Doğu, Hint edebiyatı, tasavvuf, halk masal ve tekerlemeleri gibi çeşitli kaynaklara göndermeler yapan bir kültür şiiridir.

İslâm dininin esaslarını temele alarak gelişen tasavvuf, ilâhî meselelerden gündelik uğraşlara kadar her bilgiyi kendi bakış açısıyla değerlendirir ve yorumlar. Esas hedefi, nefsin tezkiyesi, ruhun arındırılması olup bu yol ile marifet’ullah’a ulaşmaktır.  Çünkü tasavvufun en belirgin faaliyet alanı “varlık”tır. Tasavvuf, ruhu temizlemek için varlığı bilmeyi, anlamayı ve açıklamayı gerekli gören bir düşünce sistemi ve yaşama biçimidir. Allah’ın isteği ve yaratma gücü ile meydana gelen varlıklar, ilâhî bir düzen içinde, düzenin bir parçası olarak yaşamlarını sürdürürler. Bu nedenle, tüm varlıklar ilâhî gücün sınırsızlığına delil gösterilen birer sûrettir. Özün dışındaki her “şey” “mâsivâ”dır ve her “şey” aslına dönecektir/rücû edecektir.

Tasavvuf, Cüneydi Bağdadi’nin tanımlamasıyla, “Keremli bir zamanda, keremli bir beldede, Keremli’nin Keremli’de gösterdiği kerem halidir.” Yani peygamber efendimizin hayatıdır, yani kelime-i tevhidin kendisidir. Hakkında sayısız tanımlamalar yapılan tasavvuf, edebiyatımızda İslamiyet’in kabulüyle birlikte konu olarak işlenmeye başlanmıştır. İslam’ın ilk dönemlerinde zâhidâne yaşamı şekillendiren, dünyaya yüz çevirip ibadetle ahirete yönelme düşüncesi, tasavvuf anlayışıyla yeni boyutlar ve yorumlar kazanarak gelişmiştir. 

Tasavvuf, İslamiyet’in kabulünden sonra Türklerin her alanda hayatlarının bir parçası olmuştur. Milli edebiyatımız olan Halk Edebiyatı şairlerince şiirlerinde kısmen kullanılan tasavvuf, tam anlamıyla Divan Edebiyatı ile birlikte şiirimize yer almıştır. Bu etkileşim günümüze kadar devam etmektedir.  

Asaf Halet Çelebi’nin Şiirlerinde Tasavvuf, Uzak Doğu Mistisizmi:

Asaf Hâlet Çelebi’nin şiir anlayışını oluşturan en önemli öğe, hiç şüphesiz ki İslâm tasavvufudur, demiştik. Ailece Mevlevî kültürünü benimseyen ve tasavvufî anlayışı hayatının eksenine yerleştiren Âsaf Hâlet Çelebi, birçok şiirinde bu olguya göndermelerde bulunur. 

Şiirlerinde değişik dillere ait sözcük ve cümlelere rastlanmaktayız. Şiirlerinde üç farklı dönemin varlığı dikkat çeker: İlk dönem şiirleri Divan şiiri anlayışı, ikince dönemde Garip şiiri tutumu, eskiyi ret ve yeniye yöneliş, üçünü dönemde ise İslam tasavvufu etkisiyle ortaya çıkan nev-i şahsına ait şiir dönemidir.

Asaf Halet Çelebi’nin hemen hemen bütün şiirlerinde, çocukluğunda sıkça dinlediği masallar, hikâyeler, doğu kültürüne ait efsaneler onun hayal dünyasında oldukça derin izler bırakır. Sadece tasavvuf değil, uzak doğu mistisizmi ve diğer ilahi dinlerin mistisizminden de yararlanır. İslam kültürünü çağdaş bir sanat dili ve duyarlılığı ile farklı ve yeni şekillerde ortaya koyarken, garip söyleyişi ile dikkatleri çekmektedir. Çelebi, Yeni Şiir hareketinin en orijinal ismi ve çağdaş bir Müslüman sanatçıdır.

Şiirlerindeki kahramanlarının temsiliyetleri farklıdır; Mara-Nirvana-Kunala mistisizm kokar. Hz. İbrahim, Mansur, Cüneyd, Mariyya, Ömer Çocuk gerçek hayatın kahramanlarıdır ve İslam dinini hatırlatır. Ejderha Gözlü He, Tahtadan Yaptığım Adam, Şamandıra Baba hayal dünyasının fantastik ürünleridir. İşte Çelebi’nin şiirleri bu sentezin sonucudur. Hayal ve duygu şairi değil bir sezgi şairidir Çelebi. İlk şiirlerinde ergenlik çağına ait duygular, çocukluk, masallar ve tekerlemelerin gerçeküstü dünyası gibi temaları ağırlıktadır. Ses, imge, anlam ve düşünce olarak kültürler arası ve metinler arası bir nitelik taşıyan şiirleriyle Asaf Hâlet, Türk şiirinde “modern gelenekçi” tavrın temsilcisi oldu. Mistisizm, onun şiirinin temelidir ve okuyucusun hülyalı âlemlere daldırır. Anlaşılmazsa da zevk verir. Onun şiirlerinde mistik temayül, İslâm tasavvufunda yeni bir çizgiyle kendini gösterir. 

Bir hayal ve duygu şairi olmaktan çok bir sezgi ve kültür şairi olan ve şiiri, “kelimelerin bir araya gelmesinden hâsıl olan büyük bir kelime” şeklinde tarif eden Âsaf Hâlet, şiirin de hayatta olduğu gibi “müşahhas malzeme ile mücerret bir âlem yaratacağı” ve “kâinatın anlaşılmaz sırlarını açıklamada önemli bir yeri olduğu” görüşündedir ve soyut şiire önem verir.

Mistisizm, onun yetiştiği aile ortamına hâkim olan bir mefhumdur. İslam ve Tasavvuf ile birlikte Batı kültürünü de yakında tanıyan bir aile ve sosyal çevre içerisinde büyümüştür. Öte yandan, Asaf Hâlet’in fikir dünyasının mimarlarından olan Şeyh Galip ve Mevlâna şiirlerin öznesi olarak işlenmemiştir. 

Asaf Halet, ruhî huzura ve saadete ulaşmak için tasavvuf düşüncesinden Budizm’deki Nirvana’dan da yararlanır. Fakat onun Nirvanası kendine mahsus bir şekle bürünerek ayrı bir nitelik kazanır. O, kendi Nirvana’sını şöyle tanımlar. “Benim Nirvana’m Budistlerinkinden ve Tagor’unkinden şu noktada ayrılır ki, Nirvana’da saadet zirvesine erebildiğim anda bile içim rahat değildir. -acaba ot gibi yerden mi bittim (Mısr-i Kadim). -kendim kaybolup deniz oldum (Trilobit). -Bahçe oluyorum insanlığımdan çıkarak ( Mısr-i Kadim). -ne ağaç ne tohum, ben bir denizde eriyorum (Siddharta) satırlarında olduğu gibi benliğin sınırlarını aşarak huzuru bulmanın arayışındadır.

“Asaf Halet, şiirlerinde Cüneyd, Mansur, İbrahim gibi İslâm düşüncesinin isimlerini zikrederken adeta doğu kültürünü bir potada eritmek istercesine Mısır-ı Kadim’e, Asur bahçelerine, Çin ü Maçin’e uzanır, Buda’ ve Nirvana’dan bahseder. “Lamelif şiirindeki şu ifade bunun izahı gibidir:

“O başına musallat olmasaydı Buda olurdun / başına musallat oldu budala oldun.”

He

Hurûfilikte “hû” nun yani Allah’ın sembolüdür. Bu harf, Allah kelimesinin son harfi ve O anlamına gelen hüve kelimesinin baş harfidir. Tarikat mensupları zikrederken Allah dedikleri gibi da derler. Bu harf şiirde ferhâd, âh, ejderhâ kelimelerinde geçmektedir. Ferhâd’ın eski harflerle yazımını düşündüğümüzde de hoş bir ilgi kurulabilir: bu kelimede elif, he’ye vurulan bir kazmaya benzer. “ ve ayaklar altında yamyassı” dizesinde de Ferhâd’ın eski yazımına göndermede bulunur: 

ayağa benzeyen elif’in altında ezilen he. 
ejderha bakışlı he’nin 
iki gözü iki çeşme
ve ayaklar altında yamyassı 
kasrında şirin de böyle ağlıyor 
ferhâaad

İbrâhim

Asaf Halet bu şiirinde İbrahim peygamber ve Buhtunasır’ın yaşantılarını çağrışım vasıtası yapıyor. Hz. İbrahim’in durumu ile kendisi arasında doğrudan bir özdeşlik, Buhtunasır ile de karşıt bir ilişki kurar: 

İbrahim / içimdeki putları devir / elindeki baltayla
kırılan putların yerine / yenilerini koyan kim

Güneşin şairin buzdan evini yıkması ve koca buzların düşerek putların kırılması ile Hz. İbrahim’in Kâbe’ye girerek putları kırması arasında bir ilişki vardır.

Cüneyd 

Cüneyd-i Bağdadî “cübbemin altında Allah’tan başkası yoktur” lafzıyla tasavvufta ulaştığı noktayı ifade eder. Bu şiirde mutasavvıfların tanıdığı ve tanımladığı Cüneyd yoktur. Onun yerini Asaf Halet’in algıladığı Cüneyd almıştır: 

cüneyd nerede / cüneyd ne oldu / sana bana olan
ona da oldu / kendi cübbesi altında / cüneyd yok oldu
ve aslında Cüneyd şiirinin yazıldığı günden beri şair ölüme hazırıdır.

Mansûr 

Hallâc-ı Mansûr olarak bilinen Mansûr el-Hallâc, “vahdet-i vücûd” inancını benimsemiş, devrin ünlü sûfileriyle tanışmış ve “Enel-Hakk” dediği için idam edilmiştir. Mansûr’un akıbeti de Cüneyd gibi olmuştur. Vardıkları son nokta fenafillâh mertebesidir ve asıllarına rücû etmişlerdir. Hazin olan varış biçimleridir.

şekiller bir yerden geldiler / şekiller bir yere gittiler
şekiller görünmez oldular / büyük köse vur
bütün sesler bir seste boğuldu / mansûr / mansûuur

Sema-ı Mevlana

Bu şiirde varlığın tamamına teşmil edilmiş bir hayat anlayışı vardır. Tabiattaki bütün varlıklar Mevlevilikteki gibi sema etmektedirler. Mevlânâ bu durumu Mesnevi’de “Biyabiyaki tui can-ı sema” matlalı gazelinde, “yüz bin yıldız seninle gönlünü aydınlatır” biçiminde dile getirir. Dünya başı dönmüş bir âşık gibi zamanede eşini aramaktadır. Burada yeryüzünün dişi, gökyüzünün erkek olması söz konusudur. Yeryüzünün çocukları olan “çemen çocukları ”gökyüzünden su beklemektedirler. Çemen çocukları, divan edebiyatının mazmunlarından biridir. Mevlânâ’nın: “ey bağban, ey bağban amed hazan ender hazan” matlalı gazelinde,“serviler, lâle ve yasemenler nerede, çemenlerin yeşil giyinen çocukları nerede?” dizeleri vardır. Bu aşkın transandantal biçimidir. Atmosfer içerisinde başı dönmüş varlıklar, bütün kâinat şairimizle birlikte sema dönmektedirler.

çemen çocukları mahmur / câaan  /seni çağırıyorlar

yolunu kaybeden güneşlere / bakıp gülümserim

ben uçarım / gökler uçar

Nirvana

Nirvana, kelime anlamı itibariyle sönmüşlük, dinginlik manevi bilgiye ulaşma demektir. Asaf Halet, bu şiirinde iç huzuruna ve ruh dinginliğine ulaşmak için Nirvana kavramını kullanmaktadır. Böylece zamandan, mekândan ve ruha sıkıntı veren her haletten uzaklaşarak iç huzura ulaşmak mümkündür.

düş içime uyu / ve sonsuz büyü/unut renkleri /ve şekilleri /hepi
ve hiçi / beni / ve seni / ve geceyi yuttu /Nirvana / Kadıncığım

Burada Hz. Âdem’in oyluk kemiğinden Hz. Havva’nın yaratılışına telmih vardır. Fakat buradaki “ve bir şamar vurup/rafa oturttum” sözünde Havva’nın cennetten çıkarılmaya neden olan hatasına bir atıf yapılmaktadır. Adeta şair bir koruma refleksiyle hareket eder. Ayrıca “üç kıl koparınca uyurum” ifadesiyle de mitolojiye bir gönderme yapar.

oyluk kemiğimi çıkartıp /kendime bir kadın yaptım
ve bir şamar vurup /rafa oturttum

Tevrat Şi’ri

Eski Ahit’e göre Hz. Süleyman bir hükümdar, aynı zamanda bir peygamberdir. Mührü, rüzgârlara hükmedebilmesi, hayvanlarla konuşabilmesi özellikleriyle ünlüdür. Santur ve defle şarkılar söyleyen yeruşalim (Kudüs) kızları bizi Asur ve Babil bahçelerine götürmektedir. Şair, adonayelehenuadonayehad(lâ ilâhe illâllah) sözüyle de aslında Yahudiliğin ve Tevrat’ın da İbrahimî dinlerden olduğunu tekrar eder.

süleyman bağlarına gidelim 
anda bir salkım üzüm yiyelim
def ve santur ile şarkı okuyalım 
rabbe adonayelehenuadonayehad

  Sonuç

Tasavvuf, Budizm, Eski Mısır, Osmanlı kültürü musiki, resim, tekerleme… İşte şairimiz, bu kavramların sentezidir. Şiirleri, sevimli ve nev-i şahsına münhasır bir söylemle, ilk bakışta sırf orijinalite olsun diye söylenen söz gibi görünse de mistik ve karanlık bir zikir içinde olduğunu sonradan öğrenilir.

Asaf Hâlet’in şairliği ile ilgili değerlendirmelerde birbirine zıt gibi duran iki özelliği vurgulanır. Bunlardan ilki, şairin gelenekle olan sıkı irtibatı; diğeri ise geleneksel şiir kalıpları karşısındaki yıkıcı tavrıdır. Modern Türk şiirinde geleneğe yaslanan ve geleneği yıkmadan yeniden üreten Asaf Hâlet’in şiirlerinde geçmiş zaman, mekân ve şahsiyetleri içine alan kültürler ve metinler arası göndermeler yoğun olarak yer alır.

Asaf Hâlet’in şiirlerindeki göndermelerden bir diğeri tarihi ve tasavvufi şahsiyetleredir. Türk toplumunda önemli yer edinmiş şahsiyetleri modernleştirmiştir. Şeyh Galip ve Mevlâna şiirlerin öznesi olarak işlenmemiş, yalnızca bu şairlere ait şiirlerin kendi şiirlerinde bir etki ve telmih unsuru olarak yer aldığı görülmüştür. 

Mistisizmin şiirlerinde büyük rol oynadığını açıkça dile getiren Çelebi, kendi Nirvana’sının farklı olduğunu belirtir. Ama orada saadetin zirvesindeyken bile içi rahat değildir. Endişelidir, iç sıkıntısı çekmektedir. Nev-i şahsına münhasır İstanbul beyefendisi şairimiz ruhu zaman ve mekândan sıyrılırken cübbenin altında kaybolur. 

Onun hakkında ne denilirse denilsin, gerçek olan şu ki O, ‘’nev-i şahsına münhasır’’ Müslüman bir şairdir, mütefekkirdir. Mütevazılığın, efendiliğin, ağırbaşlılığın, musikişinaslığın timsali olan şair, Cumhuriyet döneminde yaşamasına rağmen son Osmanlı şairi yakıştırmasını hak eden bir usta şairdir.

Kaynaklar:

  1. Asaf Halet ÇELEBİ, Seçme Rubailer, Hece Yayınları, Ankara,2011
  2. Dr. Raşit KOÇ, Yüzüncü Yıl Üniversitesi,

 Mevlana’dan Buda’ya Fenafillâh ’tan Nirvana’ya Mistisizm Ve Asaf Hâlet Çelebi

  1. Süleyman ULUDAĞ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 2001
  2. Beşir AYVAZOĞLU, He’nin İki Gözü İki Çeşme, Kapı Yay. , İstanbul,2014
  3. Mustafa Miyasoğlu, Asaf Halet Çelebi, Akçağ Yay. Ankara, 1993

Visited 141 times, 2 visit(s) today
Close
Exit mobile version